Kivi’nin Güncesi: 5

Kemal ASLAN

27 Aralık 2024-(patievreni.com)-

Bugün okula her zamankinden birkaç dakika geç geldim. Yağışlar nedeniyle servisin

gelmesinde gecikme olduğundan. 8’inci bloktan içeri girerken onu gördüm. Dikilmiş

bekliyordu bu kez doğrudan kapıyı göreceği bir konumdaydı. Asansörün orayı da

görebileceği daha geride bir yere konumlanmamıştı. Seslendim bana doğru yürüdü.

Merdivenin yanındaki korkuluk demirlerine başını sırtını sürttü. Onun bir tür

cilveleşmesi belki de bu. Bizim dünyamızın kavramlarıyla belki de ben böyle

değerlendiriyorum. Sonra döndü yine bekleme noktasında durdu. Çünkü iki kapı da

henüz açılmamıştı. Kapıların açık olması onun açısından temel ihtiyaçlarını

karşılayabileceğinin bir işareti.

Can dostunun yan odadaki arkadaşı da henüz gelmediğinden bekleyişi biraz sürdü.

Sonra beni takip etti sanırım arkamdan bulunduğum koridora geldi. En son 31

Ekim’de gelmişti. Şimdilerde can dostuyla yeniden sınırlı da olsa yakın olmamızı mı

hissetti yoksa. Bilemedim. Yaklaşık 4,5 aydır can dostuyla aramızda soğuk rüzgârlar

esiyordu. Şimdi öyle değil. Gerçi soğuk rüzgârlar hemen yerini ılıman sıcak rüzgara

bırakmaz. Biraz rüzgarın dinmesini beklemek gerekir. O, beni şimdi daha sorunsuz

bir alanda tutmak istiyor sanki. Sınırlı ve sürekli olmayan bir ilişki var aramızdan

eskisinden farklı olarak. Bu da doğal.

Kivi’ye çalıştığım odanın kapısını açtım: durdu kısa bir kararsızlık anı yaşadı. “Acaba

başıma ne gelebilir diye mi düşündü?” Örselenmişliği ürkek tavırlarından anlaşılan

Kivi, ona gösterdiğim nezaketi can dostunda her zaman görülmeyecek bir tarzda

kavradı. Önden odaya girdi. Bu kez önce benim de açılış, mezuniyet gibi günlerde

giydiğim cübbemin bulunduğu askılığa yöneldi, cübbemi kokladı. Sonra doğrudan

benim masamın bulunduğu yere gitti. Koltuğuma yakın durdu. Sanki benim de

kokuma alışmış gibiydi. Gerçi ben de son dört ay hariç toplamda on dört aydır

tanıyordum. O da bana aşinaydı. Son zamanlarda can dostunun odasında

bulunduğumu da görüyor. Aramızda sınırlı bir yakınlık var can dostuyla olduğu gibi.

Sonra çiçeklerimin yer aldığı pencerenin olduğu tarafa gitti. Bir süre saksıları kokladı.

Oda ziyaretini tamamlaması beş dakika sürdü ama bana ne kadar uzun geldi. Yavaş

adımlarla aheste aheste odamı terk etti. Ben de arkasından çıkarak uğurladım onu.

Kivi’nin ziyareti bugünün sürprizi oldu. Son iki ayda can dostu onun kadar ziyaret

etmemiştir odamı. O daha vefalı!.

Bir süre sonra iki kapı da açıldığından can dostunun odasında mamasını yedi,

suyunu içti. Temel ihtiyaçlarını karşıladı. Sonra yeniden can dostunun masasının

karşısındaki koltuğa başı kapıyı görecek biçimde uzandı. Bu koltukta can dostu da

zaman zaman oturduğundan onun kokusunu hissetmek, yaşamak istedi belki de.

Aslında o, dün can dostuna pek ilgi göstermemişti. Şimdi ise masasının karşısında

boş koltuğa da bakıyordu. Bazen varlığında önem vermezmiş gibi yaparaız

yokluğunda ise onu ararız, o an onun yanımızda olmasını isteriz. İkircikli bir ruh hali

Kivi’de de var. Zaten onun için can dostunun durumunu anlamak da oldukça zor.

Neden can dostu dün vardı, bugün yok. Acaba o, dün can dostunun sağ ayağının

alçılı olduğunu her zamanki gibi yürümediğini fark etti mi? Ya da yaşadığı terk edilme

duygusu mu daha baskın çıktı özlemine? Can dostunun talebi üzerine odasına birkaç

kez uğradım. O, aynı koltukta pozisyon değiştirse de yine başı kapıya dönük tetikte

uyuyordu. Her uyuyan varlık “melekler gibidir.” Annemden öğrenmiştim bu sözü.

İçinden gelen sevgiyle söylerdi: “Bırak oğlum uyusun, Bak melekler gibi” derdi.

Herkesten bir iz, bir söz bir davranış kalır. Dün evde belgesel izlerken kış

uykusundaki iri cüsseli ayıların uyku zamanlarındaki hali de bana sevimli geldi.

Ormanda karşılaşsam kaçacak delik ararım her halde. Kivi’yi öyle seyrettim biraz.

Yüzündeki masumiyeti gördüm, örselenmişliğini hissettim. Can dostuyla benzer

yanları bu. O nedenle ikisinin de fazla dostları ve arkadaşları yok. Yaşadıklarından

dolayı türdeşlerinin zarar verebileceği endişesi var ikisinde de.

Aslında güven duymak, bir bağ kurmak ve belirli rutinleri paylaşmakla mümkün. Kivi

ile can dostu arasında bu bağ var. Güvende var. Bu durum tüm ilişkilerde olduğu gibi

yakınlığa yol açıyor. Tersi durumda iletişim ve etkileşim sınırlı oluyor, ilişkiler

yüzeysel kalıyor. İlişkilerde derinlik iki tarafın rızasıyla gerçekleşiyor. Tek taraflı rıza

ile ilişkiler derinleşmez. Belki de derinleşmemesi gerekiyor bazı ilişkilerin. Onu da

kabullenmek, farkına varmak önemli bence. “Aleni olanı kabullenmek erdemdir.”

Saat 15.00’te odaya yeniden uğradığımda Kivi uyanmış ve koltuğu terk etmişti.

Yoktu, bu sefer erken ayrılmıştı. Can dostunun olmayışı, onun sevgisinden mahrum

kalışı nedeniyle mi erkenden terk etmişti odayı? Bu bir olasılık.

Sevginin her canlı üzerinde olumlu, dönüştürücü etkisi vardır. Sevmek, onaylanmak

ve bağ kurmak herkesin istediği canlılık durumlarıdır. Birinin sizinle ilgilendiğini

bilmek, sizi merak ettiğini fark etmek benzerini sizin de ona karşı hissetmenizden

daha doğal ne olabilir ki? Kivi ve can dostu arasında da bu tür bir durum var. Belki de

ikisinin örselenmişliği de onları birbirine yakınlaştırdı. Yaralar, her zaman

konuşulmasa da karşılıklı anlaşmayı sağlar.

Saat 17.00’den önce iki kapı da kapalıydı. Can dostu olduğunda 17.30’a kadar

beklerdi onu bir süre daha uyusun diye. Sonra yumuşak bir sesle “hadi kızım kalk”

derdi. Şimdi Kivi için bu ses de yok onunla ilgilendiğini gösteren. Ama bir süre sonra

can dostu iyileşince yeniden eski rutinler başlayacak. Rutinler olmadan ilişkiler

süreklilik kazanmaz. Kivi de bunu biliyor. Ben okuldan ayrıldığımda koridor bomboştu,

iki kapı kapalıydı. Hayat emareleri neredeyse yoktu. Kivi, her zamanki gibi bilmediğim

bir yerdeydi. Hafta sonu olamayacağımdan onunla 30 Aralık pazartesi günü

karşılaşacağım. Can dostu da gelecek o gün. Ne olacak? Ben de merak ediyorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir