Kivi’nin Güncesi: 4

Kemal ASLAN- (patievreni.com)

26 Aralık 2024-

Bugün Kivi için önemli bir gün. O bilmiyor ama can dostu okula gelecek. Ben aslında karşılaşmalarını çok merak ediyorum? Birbirlerine nasıl davranacaklar? Her duygunun her sözcüğün kendine has kokusu vardır. Ya da bana öyle gelir. Özlemin kokusunu derinden hissedeceğim, yaşayacağım bugün onlarla. Ancak sabah aile

hekimine uğrayacağımdan geç kalsa, kavuşma anını görememe endişesi vardı bende. Can dostuna ne zaman geleceğini sorduğumda “11.30’a doğru” demişti.

Görüşmelerinin geç olması biraz üzse de karşılaşma anında orada olacağımdan sevinmedim diyemem. Zira ben de 10.30’a doğru okulda olabildim. Randevu saatini bekler gibi sabırsızlık içindeydim. Odamdan çıkıp koridora bakıyorum. Bedenim odamda aklım ruhum koridorda. Ancak Kivi’yi de geldiğimden beri görmedim. Sabah var mıydı? Onu da kimseye sormadım. İn cin olmuştu sanki. 11.30’a doğru koridora çıktım can dostunun olduğu taraftan sesler geliyordu. Ben de onun odasına yöneldim. Benle birlikte Nebi hoca da geldi. Birlikte geçmiş olsun dedik. Dizinden bir

karış aşağıya kadar alçılıydı bacağı. Keyifsiz değildi. Çok sevdiği içinde mavi, beyaz ve yeşil renklerin olduğu kazağını giymişti. Okula girerken tekerlekli sandalye vermişler o nedenle rahat gelmiş. Kivi’yi görüp görmediğini sordum. O da “ortalarda yok”, dedi. Sanki yokluğuyla cezalandırmaya mı çalışıyor. Hâlbuki can dostu onu çok

özlemişti. Yokluk duygusu insanı derinden etkiliyor. Birinin olmadığını, olmayacağını bilmek. Yokluğa alışmak da mümkün olmuyor bence. Yokluk, sevdiğin birinin (canlı

ya da nesne) bir daha olamayacağının bilincinde olmaktır. Yoklukla baş etmekte zorlanıyoruz. Yokluğun derin kederini aşmak için belki unutmaya, bastırmaya, kabullenmeye çalışıyoruz. Ben bugünlerde 20 yıl önce aramızdan ayrılan babamın yokluğunu yeniden hissediyorum. Çünkü ölüm günü yaklaştı. Belki de bundan sevdiklerimi kaybettiğim aylarda daha hassas oluyorum.

Kivi ile can dostunun arasında yaşanan geçici bir yokluk. Kivi, belki onun kendisini terk ettiğini düşünüyor. Nasıl bir bebek bakıcısının (bu anne de olabilir) onunla zamanında ilgilenmediğinde benzer düşüncelere kapılıyorsa burada da böyle bir durum söz konusu olabilir. Bakıcı ve çocuk arasındaki ilişki çocuğun gelecekte

ilişkilerinde nasıl davranacağını da belirliyor. Bakıcının çocuğa yaklaşımı onun ilişkilerinde güvenli, kaçıngan ya da kaygılı davranmasına yol açıyor. Kivi’nin kaygılı mı kaçıngan mı davrandığını tam çözemedim. Can dostunun insan ilişkilerinde güven sorunu olduğunu bildiğimden onun kaçıngan olduğunu söyleyebilirim. Kivi de ürkek.

Herkesle bağlantı kurmuyor. Herkese yaklaşmıyor, herkesten sevgi beklemiyor. O, kendisine benzer can dostunun odasında rahat, mutlu belli ki kendini güvende hissediyor. Ama şimdi bunların üçünden de uzak. Bu doğal olarak onda bir tedirginlik yaratıyor. Herkes mutlu zamanlara dönmek yeniden benzerini yaşamak istemiyor

mu? Bu Kivi için neden geçerli olmasın? O da bir canlı. Daha önce de yazdım haftanın beş günü belli bir rutini yaşıyordu, birlikte aynı mekânı paylaşıyorlardı. Şimdi mekân bomboş. Şu haliyle mekân bile insana yalnızlık duygusu veriyor. Evlerimizde bile aile bireylerinin, sevdiklerimizin olmadığı zamanlarda bu yalnızlık duygusunu

yaşamıyor muyuz? İnsan böyle durumlarda kendini kötü hissediyor. Kivi neden hissetmesin? Çünkü onun da alıştığı bir düzen yok artık.

İlişkilerin belli bir rutini olması o insanlar arasındaki bağı da güçlendirir. Eğer rutin yoksa ilişkiler gevşek kalır, aradaki bağ kopabilir. Kivi ile can dostu arasındaki bağ, temel ihtiyaçlara dayanıyor. O, mamasını yemeyi, suyunu içmeyi ve güvenli bir biçimde tedirgin olmadan onun odasında uyumayı seviyor. Bebekler de temel

ihtiyaçlarını karşılayanlara bağlanıyor. Bunun sorunsuz olması aralarında kurulan ilişkinin güvenli mi? Kaygılı mı? Kaçıngan mı? Bu süreçte bakıcının davranışından kaynaklanıyor. Aslında onlar 14 aydır birbirini tanıyorlar. Gerçi can dostu buna itiraz etti: “Biz 2023 yılının Nisan ayından bu yana tanışıyoruz. O zaman da gelir masamda

uyurdu.” dedi. Onun hesabına göre Kivi ile tanışıklıkları 20 ayı aşmış. Ben ise Eylül 2023’ten itibaren onu daha çok can dostunun odasında görüyorum. Tekir kedinin kaybolmasından sonra Kivi onun yerini aldı diye sanıyordum. Ama gerçek farklıymış. Aralıklarla onun odasına gidip geldim Kivi en az üç saat uğramadı onun yanına. O,

içindeki özlemle hep kapıya baktı “şimdi gelir mi“ diye. Çok özlenen birini beklemenin tarifsizliği vardı yüzünde. Bizlerle konuşsa da ona iyi gelecek olan Kivi’ydi. Her emek, her çaba insanı ötekine daha çok bağlıyor. “Sevgi emektir” sözü de boş yere denilmemiş. Aralarında onca ayın emeği var. O Kivi’ye sevgisini göstermek, onu

hissetmek istiyor. Kivi’nin de ona sevgisini göstermesini bekliyor. Bu bekleyiş nihayet gerçekleşti. Kapının önünde Kivi belirdiğinde ona “bebeğimm neredeydin” diye seslendi. Onun seslenişine yanıt bile vermedi. Hiç yüzüne bakmadan her zamanki gibi yavaş adımlarla doğrudan kapının karşısını gören masanın önündeki koltuğa her

zamanki gibi uzandı. Ancak bu kez sırtını ona döndü. Bir tür “sen yokluğunda beni cezalandırdın, ben de sana tavır alıyorum” der gibiydi. İkili ilişkilerde de böyle tripler olmuyor mu? Taraflardan birinin beklentisi yüksek olunca trip atabiliyor. Kimse ne olduğunu, neden böyle davrandığını sormuyor, karşı taraf da bunu açıklamak

istemiyor. Hâlbuki her ilişki bir sorumluluk içerir. Düzeyi ne olursa olsun her ilişkide ötekine karşı duyulan sorumluluk gereği açıklama yapılması gereken durumlar vardır.

Ancak insanlar böyle durumları konuşmak yerine üstünü örtmeyi seviyor. Ben böyle yapamıyorum, bu nedenle de ikili ilişkilerde çatışma yaşıyorum. Acaba Kivi de can dostuna sorumluluğunu mu hatırlattı? Kivi, onun yaşadıklarını farkında değil. Gerçi eskisi gibi ayakta yürüyerek onu sevemiyor, tekerlekli sandalye ile onun oturduğu

yere gitti. Her zamanki gibi başını okşadı ve “bebeğim nasılsın, özledim” dedi. Kivi, sevgi yüklü alışkın olduğu bu sesi beş gün sonra yeniden duydu ama oralı olmadı. Başını bile onun tarafına çevirmedi. Sanki terk edilme durumu yaşayanlar gibi. Can dostunun onu oracıkta kimsesiz, yalnız bıraktığı hissini mi yaşadı? İkili ilişkilerde de

görülen bir tepkiyi gösterdi bence. Sağlıklı ilişkilerin kurulmasının yolu karşı tarafı kırmadan tepki göstermek. Benim bunu pek başarabildiğim söylenemez. Can dostu,

onun tepkisizliğine rağmen özlemle başını sırtını defalarca okşadı. “Taş olsa bu durumda erir” derler ya. Sevginin yarattığı sıcaklığa kimse dayanamaz. Ancak Kivi, dayandı. Kindar ya da unutmayan bir yanı mı var? Yaşananları unutmamak gerekir, benzerini yeniden yaşamamak ders çıkarmak için. Ama sevgi karşısında da benzer

tepki gösterilmelidir, diye düşünüyorum. Herhalde bir süre daha geçmesi lazım ki sevgisine karşılık bulması için can dostunun. O, bu defa her zamanki gibi elini koklamadı can dostunun. Yanaklarını onun eline sürmedi. Bir anlamda “aramızda mesafe var, sevgimi kazanmak için biraz daha çaba göstermelisin” mi demek istedi.

Arkası dönük durdu. Yatışını da hiç değiştirmedi. Can dostu bir süre sonra okuldan ayrılınca o, can dostunun az önce oturduğu koltuğa uzandı ve onun sıcaklığını, kokusunu yeniden hissetti. Bazen ilk karşılaşmalarda örülen duvarlar yıkılamıyor. Belki de bugün de öyle oldu. Ama aralarındaki bağ o duvarları yıkacak güçte.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir