İkame Sevgili

Kemal Aslan-Gazeteci/Yazar

5 Aralık 2023 unutulmaz bir gün olarak bireysel tarihlerimizde yer aldı. Bireysel tarih derken birkaç kişiyi kapsadığını hatırlatmalıyım. Yoksa aynı blokta aynı katta yaşayanlar için pek bir şey değişmedi. Belki de bazıları i içinden “oh!” diye geçirdi. Bu bir gözlem ve her gözlem gibi yanılsamalar içeriyor. Çünkü gözleyen de gözlediği şeyle birlikte dönüşüyor. Kimse konuşmazsa, kanaatini, düşüncelerini, duygularını ifade etmezse içinde ne olduğunu bilemeyiz. 5 Aralık 2023’ü çoğu kimse konuşmadı zaten. Çok az insan fark etti onların ortadan kaybolduğunu. Önce o söyledi. Bir şeyi
kaybetmenin, onun yoksunluğunu hissetmenin kederi vardı gözlerinde. İnsan içinde keder yaşasa da bunu o kadar fark edemiyor. Bazı durumlarda duygu durumlarını saklamak için farklı gerekçeler ileri sürebiliyor insan. Karşımızdaki inanır mı, inanmaz mı bilinmez? Ama her zaman şeffaf olamıyoruz. Şairin dediği gibi içimizde kalıyor bazı şeyler. Zaten herkesle de her şey konuşulmuyor.

Ben önce onunla sonra Melih Hoca ile konuşunca anladım onların bir gecede nasıl yok olduğunu. Yokluk durumu insanın içini buruyor, özlemle de birleşince “burnun direği sızlıyor”. Yoklukta insan, bir daha benzer şeyleri yaşayamayacağının farkında oluyor. O yüzden yas süreci var. Özlemek ise o benzer şeyleri yaşama arzusu
içeriyor. Ben bu iki farklı duygunun onda somutlaştığını yüzünde gördüm. Arada bir gülen yüzü değişti. Çehresine keder bir maske gibi yerleşti. Meğer çok severmiş onları. İnsan sevince böyle oluyor demek ki. Ben ondaki hali anlamak için yas sürecinde yapılan gibi onlarla ilgili konuşmayı, onu konuşturmayı tercih ettim. Her yas sürecinde anıların canlandırılması yok olan ya da kaybolanlarla ilgili konuşulması insanın içindeki kederi hafifletiyor. Sanırım onda da öyle oldu. Biz o dönemde umutluyduk onlar yine gelecekti, kapının önünde bekleyeceklerdi, sürpriz yapacaklardı. Ama öyle olmadı. Bekleyişimiz yavaş yavaş kabullenişe döndü. İnsan yaşadığı süreçlerde baş edemediği durumlarda kabullenişe yöneliyor. Var oluşu sürdürmenin bir yolu da bu. Sürekli kederli halde yaşayamıyor insan. Onun için de öyle oldu.

Eskiden arada bir gelen, sevgiye aç biri kapısında durdu, bekledi. O, bu yeni arkadaşını odasına davet etti. Aralık ayı onun için yeni bir dönüm noktası oldu, yaşanılan kaybın ardından yeni bir başlangıç oldu. Meğer o “kara kızım” diye çağırdığı uysal, sevgiye muhtaç ama ürkek ve korkak yeni arkadaşını eskiden de diğerlerine nazaran daha çok severmiş. Ben yanlış değerlendirmişim. Bazen bazı durumlarda yaptığım gibi. Kara kız onun yüzündeki kederin dağılmasında etkili oldu. Kara kız, kendi türünün benzerleri gibi tek bir yerde kalmayı sevmiyor. Onun masasında seyrek de olsa
bulunuyor. Ama en çok sandalyede uyumayı seviyor. Özgür ruhlu olduğundan canı istediğinde ortadan kayboluyor.

Geçmişte Tekir ve Sarı’nın kaybolmasının yarattığı kaygı onda hemen ortaya çıkıyor: “Nerede, gelecek mi? O da mı gitti?” Ben “gelir alıştı sana, nereye gider ki diyorum?” Ama bazen bir gün uğramadığı oluyor kara kızın. Onun kara kızı okşarken yaşadıkları yüzüne hemen yansıyor. Aslında gündelik yaşamda duygularını pek belli etmese de yüzünden yaşadığı gerilim okunabiliyor. O, kendisini bazen “poker suratlı” sanıyor ama değil. Onun da garip bir huyu var.
Kedilerin rahatsız olduklarını bile bile daha yumuşak olduğundan kedilerin karnını okşamayı seviyor. Ne zaman denese kara kız patileriyle onu tırmıklıyor. Aşılı olduğundan sorun yok. Ama ellerinin farklı bölümlerinde tırmık izleri var. Geçmişte de evinde beslediği su kaplumbağası parmağını ısırmış. Zor bela kurtarmış. Sevgisinin dozunda mı sorun var? Gerçi sevginin dozu ne olmalı? Kim nasıl belirler? Bu da yanıtlanması zor bir soru. Ama sakınımsız olduğu haller oluyor. Halbuki gündelik yaşamda kontrolü elde tutmayı, kontrollü davranmayı seviyor. Bu da hem kadın olmasından hem de yönetici olmasından kaynaklanıyor olabilir. Kendisini insan dışı varlıklarda daha çok ortaya koyuyor. O, şefkatli merhametli yanını kara kızda daha çok gösteriyor. Kara kız, onun için kaybolanların yerine gelen ikame sevgili gibi oldu. Güne onunla başlamak, içindeki duygusal gerilimleri, çatışmaları aşmak iyi geliyor. Bir canlıdan sevginin karşılığını görmek bu “nankör dünyada” ona da iyi geliyor belli ki. Ben de odasına günde birkaç defa uğradığımdan kara kızla yakınlaşmaya başladık. O, ilk defa 16 Mart’ta ona dokunmama izin verdi. Ben Sarı ile daha yakındım. O, sevgi
açlığı içindeydi. Tekir ise istediği zaman sevdirirdi. Kara kız öyle değil. Özellikle başını okşamak iyi geliyor. Yeşil gözlerini kısıyor, kendinden geçiyor. O sırada siz de bir canlının sevgiyle nasıl değiştiğini görüyorsunuz. Tıpkı bağışıklık sisteminin

güçlendirilmesini sağlayan oksitosin hormonunun sarılarak üretilmesi gibi… Aslında bazı şeyler hem ne kadar kolay hem de ne kadar zor. Kara kız bir süre kendisini sevdirdikten sonra gevşiyor, uyumaya başlıyor. Sevginin
yarattığı doyumun etkisi kısa sürede görülüyor. Kara kız, kimi zaman uzak duruyor. Ama kesin bir şey var geçen fark ettim: Odadaki huzursuzluğu fark ediyor. Kederli halleri anlıyor. İkame sevgili kara kız ile yaşamımız farklılaşıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir