Bir Profesör’ün Kedi Dünyası

Prof. Dr. Mustafa AKAN

Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi

Nazilli ilçesinin Dallıca köyünde geçen çocukluğumda hep hayvanlarla beraberdim. Onları, bilhassa kedileri, hiçbir zaman kendimden farklı bir canlı olarak görmedim. Onlar çocukluk hayatımın ayrılmaz bir parçasıydılar. Ancak liseyi bitirip üniversite eğitimim için İstanbul’a gidince onlardan ayrılmak zorunda kaldım. Üniversitede kediler vardı ama onlarla geçirecek fazla vaktim olmadı. Daha sonraları evlenip iş ve çocuk sahibi olunca hayatın zorlukları eve kedi almamıza imkân vermedi.

Mesleğimde yükselip yöneticilik yapmaya başlayınca daha büyük bir evimiz oldu ve bir kış günü evimin kapısında tir tir titreyen sarı renkli bir kedi yavrusunu sahiplendik. Adını Mık koyduk. Ancak mık büyüyünce evden kaçtı. Kendisini bizden hayli uzaktaki bir siteye ait çöp kutusunun yanında yiyecek ararken bulduk. Bizi görünce yanımıza geldi ama arabaya sokamadık. O zamanlar çalıştığım şirketten birkaç kişi daha bulup aynı siteyeMık’ı yakalamak için gittik. Mık’ı çok kovaladık ama arabaya sokamadık. Etraftakiler Mık’la film çekiyoruz zannetmişler.Sonunda Mık’ı eve getirme gayretinden vazgeçtik. Mık özgürlüğü seçmişti. Kendisini hiç unutmuyoruz.

Mık’ın bu davranışının üzüntüsü içindeyken bir yol kenarına atılmışbir yavru kediyi sahiplendik. Adını Hasan koyduk. Aslında bizim köyde bütün erkek kedilerin ismi Hasan’dı.Hasan çok güzel, gri renkli, mavi gözlü çok uysal bir kediydi. Kendisini ailecek çok seviyorduk. Ancak bir gün ölüsünü yol kenarında buldum. Evimizin hemen yayındaki çam ağaçlarının altına gömdüm. Şimdi ağaçlar çok büyüdü. Hasan’ım orada rahat uyuyordur. Hasan’ımın ölümünün acısı hala kalbimin bir köşesinde saklı.

HASAN-1

Çok geçmeden bir kedi yavrusu daha bulduk. Adını gene Hasan koyduk. Erkek olmasına rağmen hiç yaramaz olmayan, insanlara çok sokulan, kaşmir gibi tüyleri olan küçük cüsseli bir kediydi Hasan.Bir gün Hasan’ım ateşlendi. Veterinere götürdük. Veteriner çok gayret gösterdi ama Hasan’ımı iyileştiremedi. Hasan’ı bir üniversitenin veteriner fakültesine götürdüm. Sorunu anlattım.Hasanı birkaç gün orada misafir edeceklerini, merak etmemi söylediler. Ben her gün işten çıkınca Hasanı ziyaret ediyordum ama durumunda bir iyileşme görmüyordum. Son gidişimde doktorlar hastalığı teşhis edemediklerini kedimi eve götürebileceğimi söylediler. Başımdan bir kova sıcak su dökülmüş gibi hissettim. Ben bile evdeki bir kitaptan kedimin hastalığının ne olabileceği konusunda fikir edinmiştim. Kitaptan okuduğum kadarıyla sadece iki hastalık alternatifi vardı ama hangisi olduğuna karar verecek bilgiye sahip değildim. Bizim doktorlar bunu bile söyleyemediler. Bırakın hayvanları vay bizim insanların haline!

HASAN-2

Doktorlarla son kere konuşurken Münih veteriner Fakültesi Dekanının bizim üniversitenin veteriner fakültesi dekanıyla görüşmekte olduğunu öğrendim. Derhal dekanın odasına gittim. Özür dileyip kendileriyle acil bir konuyu görüşmek istediğimi söyledim. Alman dekan beni dinledikten sonra telefonla Almanya’daki biriyle konuştu. Bana kedimi alıp Münih’teki üniversiteye götürmemi, beni ve kedimi orada beklediklerini söyledi. Sevincimden uçuyordum. Hasan’ımın iyi olma olasılığı vardı. Ertesi gün ben, Hasan’ım, eşim ve bir arkadaşın babası olan veterinerlik profesörüyle birlikte Münih’e uçtuk. Bana verilen adrese gittik. Kapıyı bir doktor açtı. Bana İngilizce olarak ‘Is thisthecatfromTurkey?’ –Bu kedi Türkiye’den mi?-diye sordu. Doktorun yanında birkaç tane asistan vardı. Asistanlardan biri kedimi benden alıp bir hasta sandalyesine koydu. Hasan’ımı götürdüler. Üzüntülüydüm ama ümitliydim. Ertesi gün bize söylenen saatte hastaneye gittik. Doktor bize Hasan’ımın öldüğünü söyledi. O zaman duyduğum üzüntüyü hala duyuyorum. Kedim kan zehirlenmesinden ölmüş. Bu hastalık benim belirlediğim iki hastalıktan biriydi. O zamandan sonra ülkemizdeki eğitim kalitesi konusunda çok kaygı duydum ve duymaya devam ediyorum.

Çok geçmeden sokaktan bir kedi yavrusu daha bulduk. Dişi olduğu için adına Hamiyet koyduk. Bir çocukluk sevgilimin adıydı Hamiyet. Bu kedimiz yeni evimizde 14 yıl yaşadı. Hamiyet evimizin bir ferdiydi. Bir gün hastalandı. Başvurmadığım veteriner kalmadı. Her biri farklı bir teşhis koydu. Veterinerlerden birini eve çağırdığımda elinde post makinasıyla geldi. Paranın bu kadar öne çıktığına daha önce hiç şahit olmamıştım. Servis parasını verip eve almadım kendisini. Hamiyetim öldü ve kendisini bahçemdeki çok sevdiği bir ağacın altına gömdüm.

HAMİYET

Artık kedi almayalım, ölünce çok üzülüyoruz derken eşim bir gün eve bir kedi yavrusu getirdi. Yavruyu bir çingene çocuktan bir çikolata barı karşılığı satın almış. Bu tekir küçük yavruya Meli adını verdik. Kayın biraderim Melih’te ben gibi bir kedi seven olduğu için böyle yaptık.Meli çok mağrur, bize fazla sokulmayan ama bizimle yatmayı seven, kendisini benden başka kimseye sevdirmeyen bir kedi. Umarım uzun yıllar onunla beraber oluruz. Eve ilk geldiğinde kendisine benden önce ölmemesini tembih ettim.

MELİ

Günlerimiz Meli’yle sakin sakin geçerken bir sokak kedisi bahçemize küçük yavrularını getirmiş.Ne yapacağımızı bilemedik. Kendileri için en iyisi olacağını düşünerek anneyi ve biri hariç yavrularının hepsini bir taksiyle köyüme yeğenimin evine gönderdim. Ancak bir tanesi bizim kedi oldu. Gözleri çok güzel olduğu için adını Eva Gardner koyduk. Eva Gardner’in patilerinin altı adeta kömürlükten çıkmış gibi simsiyahtı ve yattığında ön patileriyle devamlı ‘gel gel’ hareketi yapıyordu. Eşim bu hareke bayılıyordu. Önce verandada tutmaya çalıştık ama en sonunda eşimin ısrarıyla onu da evin içine aldık. Çok yemek vermiş olmalıyız ki şimdi çok şişmanladı.

EVA GARDNER

Melive Eva Gardnerile günlerimiz böyle devan ederken iki yıl önce ekim ayında bir sokak kedisi bahçemizde 4 yavru dünyaya getirdi. Kedi sevenler olarak onları ortada bırakamazdık. Evimizin hayli geniş olan verandasını camla kapattık ve bir klima koyduk. Klimayı yazın serinlik kışın sıcaklık için devamlı çalıştırdım. Yavrular ve annesi verandada uyuyorlar. Yavrularımız rahat etti. Onlara her sabah ve akşam tavuk, yaş ve kuru mamayla besliyoruz.Kocaman oldular ve her akşam bizleri mutluluğa boğuyorlar. Adları: Sarıoğlan, Masaki(Japon bir arkadaşımızın oğlunun adı), Güllü ve Prenses.

MASAKİ

PRENSES

SARIOĞLAN

Görünen o ki ben ve eşim ömrümüzün sonuna kadar onlarla birlikte olacağız. Sevimli yüzleri, bize gösterdikleri sevgileri mutluluk kaynağı olarak devam edecek. Zamanı gelip köyüme yerleşirsem onları da götüreceğim. Tabiatın tam ortasında, büyük şehrin her türlü olumsuz şartından uzak, çiçeklerin içinde diğer hayvanlarla birlikte mutlu olacağız.

GÜLLÜ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir