Kemal ASLAN-(patievreni.com)
Aslında yazıya flaş flaş flaş diye başlamam lazım. Yoksa şok şok şok mu demeliyim. Reha Muhtar olsa öyle yapardı. Serde televizyonculuk var. Magazin haberleri de bir dönem bu ülkede böyle verilmişti. Okuyucu bu kadar önemli ne var? Ülkede her gün değişik bir skandallar var kanıksadık, diyebilir. Burası sürekli gündemim değiştiği bir ülke. Biliyorum bazı okuyucular, “sadede gel” diyecekler. “Okunmak için tıklama tuzağına çekme bizi “ diye düşünecekler. Haklılar. Bence kampüste yılın bombası aktaracağım haber: Kivi’nin bir sevgilisi var artık. Önceki gün yemekhanenin önünde
yakaladım onu sevgilisiyle. Sevgilisi de Tekir bir kedi. İlk defa onu yerde bir erkek kediyle birlikte uzanmış halde gördüm. Tekir kedi ile yere yan yana uzanmışlardı. Kendinden geçmiş, mest olmuş haldeydi. Tam da Nazım’ın “bana mutluluğun resmini çizer misin Abidin” dizesinin yanıtıydı yaşadığı.

Tam fotoğrafını çekecektim ki hemen kaçtı. Onun kamusal alanda yaşadığı mutluluğu engelledim mi diye içimden geçirdim. Kivi pek erkek kedilere pas vermezdi. Dili geçmişli zaman kullanıyorum çünkü artık bunun onun için geçerli olmadığını gördüm.
Kısırlaşsa da o da dişi olmanın doğasını yaşamak istiyor. Eskiden erkek kedileri yanına yaklaştırmazdı. Hatta onları uzaklaştırmak için kavga ederdi. Şimdi ne oldu? Arzu ve istekleri mi öne çıktı? Ya da içgüdülerine hâkim mi olamıyor? Ya da bir buçuk aydır artık can dostunun odasında sürekli kalamıyor diğer kediler gibi. O yüzden kendine yeni bir arkadaş mı edindi? Üstelik can dostu da bu aralar yok. Yani onunla ilgilenen olmadığından mı Tekir kedi ile birlikte. Yani bir sevgi arayışı içimde mi? Bir sevgi boşluğu mu var? Mart ayı da değil neden böyle? Sorular çok ama her birinin
yanıtı yok. Hayat da öyle değil mi?

“Yalnızlık Allah’a mahsustur” derler. O da belki yalnız yaşamaktan yorulmuştur. Bence “yalnızlık yorgunluğu” var bu yaşamda. Her konunun üstesinden kendisiningelmesi, kimselere insanın derdini anlatamaması, konuşacağı, paylaşacağı şeyleri başkalarına dile getirememesi bu yorgunluğu artırıyor bence. Sosyal ilişkilerin azlığı, insanlardan uzak kalmak da bu yalnızlığın hem nedeni hem de sonucu. Birbirini etkileyen süreçler. Yalnızlık yorgunluğunu kimi insanlar yazarak, çizerek atlatmaya çalışsa da insanın, üstesinden gelmekte zorlandığı bir ağırlık oluşuyor ruhunda.
Yalnızlık yorgunluğu bu. Çevresi tarafından anlaşılmamak, çevresini anlamamak. Kivi 2 belki de bu süreçten kurtulmak istiyor. Tekir’in ona gösterdiği ilgi yalnızlığını unutturuyor. O da bir canlı olarak beğenilmek, sarılmak, dokunmak, dokunulmak istiyor. Kivi’nin dişiliğini yaşamak istemesi doğal. Belki de o da yeni farkına vardı:
Beğenildiğinin, sevildiğinin.
Her canlı onay bekler, aidiyet hissetmek ister. Kivi bunu Tekir ile yapmaya başlamış. Bugün de yemekhanenin girişinde Tekir kedinin çok yakınındaydı Kivi. Yine aralarındaki aşkı belgeleyemedim. Zaten magazin
muhabirliğimde iyi değildi. Kolay değil hemen bir anı yakalamak. Olsun. Ben onları
gözlemledim ve yazıya döktüm.
Bu arada Kivi artık bana pek pas vermiyor, beni görünce uzaklaşıyor. Yalnız önceki gün Tekir kedinin yanında yalandığımda adıyla seslenince yemyeşil gözleriyle bir süre baktı bana öyle durduk. Sonra bir duvar dibine gitti. Bu ara insanlardan kaçıyor mu ne? Öyleyse onun bu zamanlarında sarılarak ilgisini gösteren Tekir kedi iyi gelmiştir. Sevmek, sevildiğini hissetmek kime iyi gelmez ki?