Kemal ASLAN-
Salı günleri artık Beyoğlu’nda oluyorum. Kendi isteğim ve irademle. Eskiden Mecidiyeköy’de olurdum Çarşamba ve kimi zaman da Perşembe günleri. O günler geride kaldı artık. Okuldan çıktıktan sonra bir süre vakit geçirmem gerekiyor.
Geceleri çay içmeyi epeydir bıraksam da yeniden başladım. Arada bir bira içmeyi de tercih ediyorum. Çünkü biraz geç bir vakitte başlıyor gittiğim etkinlik. Bu kez Hazzopulo’yu tercih ettim. İyi de oldu. Oranın çayını severim. Her zaman tazedir çünkü. Yere yakın sandalyeler. Diyarbakır’da olsa kürsü derlerdi. Bilenler bilir Meşrutiyet Caddesi ile İstiklâl Caddesini birleştirir. İroni gibi. Birinin ömrü oldukça kısa olmuş iki denemeye rağmen. Öbürü eski, köhnemiş bir rejimin yıkılmasına yol açmış, cumhuriyet rejiminin temellerini oluşturmuş.

Hazzopulo, 154 yıl önce inşa edilmiş. O zamandan bu yana kaç deprem kaç rejim geçirmiş. Hâlâ ayakta. Beyoğlu’ndaki diğer ünlü pasajlar gibi. Kimler buralarda oturup derin sohbetler yapmıştır. Bir dönem Namık Kemal Gazetesi'ni burada yer alan binadaki matbaada bastırmış. Hatta Abdülhamit’in otoriter rejimine karşı muhalefet ettiklerinden Mithat Efendi ile beraber bu pasajda tutuklanmış. Daha sonra burası Abdülhamit’i tahttan indiren Jön Türkler’in buluştukları bir mekan olmuş. Yani siyasi konuların ele alındığı, görüşüldüğü bir yermiş Hazzopulo Pasajı.
Kimler aşkını burada dile getirmiştir? Kimler veda etmiştir sevdiklerine? Kavuşmanın ve ayrılmanın mekânıdır burası. Dili olsa konuşsa ne derdi Hazzopulo. Ben burada geçmişin izi olarak kalan yerdeki çakıl taşlarını, asfaltın siyah renginin buraya değmemesini severim. Küçük ama sevimli bir mekândır burası. İstiklâl’de kısa soluklanma anları için tercih edilecek bir yer.
Eskiden buralarda tuhafiyecilerin yanı sıra sahaf dükkânları da vardı. Şimdi çantacılar, hediyelik eşya satanlar dolu. Zamanın ruhu buraya da sinmiş. Eskisi gibi kitap okuyan da yok. Ya da sahaflardan kitap alanlar. Gençliğimde, üniversite yıllarımda uğrardık. O arkadaşlarımdan pek kimse kalmadı. Bir kısmı öldü, bir kısmı
ile de yollarımız ayrıldı. O zamanlara dönmedim bu kez. An’da kalmaya özen gösterdim. Sabahları saat 06.00’da kalktığımdan yorgunluk da üzerime çökmüştü. Ben benleydim. Çay geldiğinde kenarda iki kızın Kezban’a benzer bir kediyi sevdiklerini gördüm. Kezban deyince Kivi’nin can dostu odasındaki deniz yıldızını iç edeni bulmuş. Bana on gün önce çektiği videoyu göstermişti bir hocaya yardım için geldiği sırada. Gelmese belki de göstermeyecekti. “Buldum sonunda” demişti, heyecanlı sesiyle. Merak etmiştim “neyi” diye içimden geçirmiştim. O, sormama fırsat vermeden “Deniz Yıldızı’nı odamdan alan meğer buymuş, suçluyu buldum” dedi, gülerek. Oysa Ekim ayıydı ne kadar da aramıştı her yeri. Ama bulamamıştı deniz yıldızını. Üzülmüştü, anısı vardı. Bu kez öyle değildi. Böyle şeyler de yaşanabilir gibi

bir olgunlukla karşılamıştı. Kezban’a benzer bu kedinin adı varmış: Zeynep. Beş yaşındaymış. Onun bir kız kardeşi var adı da Zilan. O da dört yaşındaymış. Meğer bu kedilerin annesi ve annne annesi de yaklaşık 16 yıldır burayı mekân tutmuşlar. Anneannelerinin adı: Sofya. O hayatta değil. Annelerinin adı ise Mahmure 7 yaşında. Annelerini görmedik. Belli ki burayı mesken tutmuşlar. Hiç sırnaşık değiller kediler. Çay içerken yanlarına gittikleri insanların başlarını okşamalarına izin veriyorlar. Sonra sessizce uzaklaşıyorlar. Çevredeki esnaf da alışmış kedilere. Hayvan dostu logoları yok ama. Onlar logosuz bunu yapanlardan.
Merak edip soruyorum diğer aile bireyleri niye yok. Çay ocağını işleten 40 yaşlarının üstündeki iri yarı sevimli adam: “Abii bunlar ev kedisi değil ki. Onlar gibi uzun yaşama şansları yok. Ne bulurlarsa yiyorlar. Diğerleri gibi mama ile beslenmiyorlar. Biz elimizden geleni yapıyoruz ama sokakta kalıyorlar. Sokakta olmanın zorluklarını yaşıyorlar. Bir sorunları olduğunda veterinere götürüyoruz ama…” diyeler onların sorunlarının ne olduğunu anlatıyor. Orhan Veli’nin Kuyruklu Şiir’i geliyor aklıma:
“Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.”
Saat 21.00’e geliyor gitmem gereken bir mekân var. Ayrılıyorum Hazzopulo Pasajı’ndan. Kediler de yok zaten kayboldular birden sonra geri dönmediler. Onlar için yiyecek bir şey bulmak ev kedileri gibi kolay değil.