Kemal Aslan (www.patievreni.com)-
Bu hafta sonu Enginlerdeydik. Teraslarını yeniden düzenlemişlerdi bunu kutlama vesilesi yapıp bir araya geldik. Engin Mahşerin Dört Atlısından biri aramızdaki arkadaşlık, dostluk 1990’lı yıllara dayanıyor. Birlikte sendikal mücadelede verdik. Önce ben emekli oldum daha sonra da o. İkimiz de akademisyen olarak farklı üniversitelilerde çalışıyoruz.
Terasta oturduğumuzda önce küçük bir kedi dikkatimi çekti. Camın kenarında öyle büzüşüp kalmış. Gözleriyle etrafı süzüyor. Adı Şiva’ymış. İbranice’de yedi: Hindu inanç sisteminde ise bereket ve ölüm tanrısı anlamına geliyormuş. Müzik çalarken ben de hem söyledim hem de oynadım. O da gözleri açarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Önce hiç duruşunu bozmadı. Ne zaman ki bizler masanın etrafında oturduk sohbete başladık o zaman camın bir kenarından bir diğer kenarına gidip geldi. İster istemez dikkati çekti. Belki onun için yapmadı. Sadece “ben de buradayım” demek istedi. Haklıydı. Sonra zaman zaman yanımıza geldi. Belki de sevilme ihtiyacı vardı.

“Haydi bana sevginizi gösterin” demek istemiş de olabilir. İki haftalıkken Enginler onu sahiplenmiş. Yaşadıkları sitenin bahçesinde çocuklar onunla top gibi oynuyorlarmış. Onlar sahiplenmese belki de çoktan ölürdü Şiva. Şimdi neredeyse bir yaşında. Sessiz sakin. Ama aynı zamanda oyunbaz. Mesela terastaki salıncakta oturmayı, sallanmayı çok seviyormuş. Kimseye yerini kaptırmıyormuş. Biz yemek yerken de bir ara salıncağın üstüne çıktı: “Buranın kıralım benim” diye poz verdi. 6 ay önce Enginler onu kısırlaştırmışlar. Ama ameliyat sonrası bağışıklık sistemi düştüğü için uzun zaman kendine gelememiş hayvancağız. Biraz ürkekliği belki de çok küçükken yaşadıklarından uzakta durmayı daha çok seviyor.

Enginlerin ikinci dostu 4 yaşında. Adı, Pakize ama onlar kısaca “Paki” diyorlar. O da iki yıldır Enginlerin evindeymiş. Engin’in eşi Beylikdüzü Belediyesi’nde çalışırken onunla tanışmış. Ona mama veriyormuş arkadaşlarıyla birlikte. Emekli olacağı zaman kediyi de almış yanına, ona sahip çıkmış. Yoksa onu sokağa salacaklarmış. Gerçi o yaklaşık iki yıl sokakta yaşadığından orada nasıl yaşanır, ne yapılır biliyor. Sokakta olmanın, sokak kedisi olmanın ne anlama geldiğinin farkında Pakize. O da sessiz, sakin. Pek yerinden hareket etmiyor. Bir ara eşim onun da bir süre uzandığı koltuğa uzandığında rahatsız oldu, eşimin yanına geldi ona uzandığı yerin kendisinin olduğunu bir anlamda hatırlattı. Ama eşimi pek rahatsız etmedi, tırmık da atmadı. O da çekingen, ürkek, sessiz ve sakin.

Aslında iki kedide de öğrenilmiş çaresizlik halleri var. Kolay değil yaşadıklarını aşmalarını, yeniden insanlara güven duymaları. Aslında Enginlerin tüylerinin bembeyaz olmasından dolayı Köpük adını verdikleri bir kedileri daha vardı. O, 16 yaşındaydı, on ay önce aralarından ayrıldı. Engin ve Hülya bu durumdan oldukça etkilendi. Ben de köpük ile iki yıl önce Enginlerin o zaman böyle kapalı halde olmayan teraslarında makale yazarken tanışmıştım. Yaşlı olduğundan sürekli uyukluyordu. Bedeni de yorgundu. Birden onu hatırladım. Kar beyazı gibiydi ve oldukça sevimliydi. Geçti gitti o da. Birden aklıma iki dize geldi: “gece gibi uzundu sevgisizliğin kışı/ bahar geldi dallarıma çiçek açtım çılgınlar gibi”