Mekanlar Ve Kediler: Alibeyköy Metrosunun Kedisi

Kemal Aslan (www.patievreni.com)-

Onu geçen yılın Kasım ayında görmüştüm ilk kez. Okul çıkışında daha çok Alibeyköy metrosunu kullanıyorum. Yürüyerek 15 dakikada ulaşıyorum. Özellikle mesai bitiminde yürümeyi seviyorum. Yürümek hem zihnimi açıyor hem de aklıma yeni düşünceler getiriyor. Kimi zaman yaşadığım olayları yeniden yeniden düşünüyorum farklı ayrıntılar buluyorum. Kendimi yeniden sorguluyorum.

Bir anlamda yürümek kendimle hesaplaşmamı da sağlıyor. Bir de kent hayatında bir tür spor yapmak gibi
geliyor. Çoğunlukla on bin adımı geçiyorum. Sabahları Halıcıoğlu’ndan kalkan servisle geliyorum. O kolay oluyor. Ama bazen bugün olduğu gibi Mecidiyeköy’den Alibeyköy metrosuna da bindiğim oluyor. Toplu ulaşımı kullanmayı seviyorum. Metrobüs, metro arasında geçiyor hayatım.
Alibeyköy metrosu benim için vazgeçilmez. Özellikle akşam dönüşlerinde. Onunla ilk karşılaştığımda beyaz tüyleri kirliydi. İki renkli kedi o. Yüzü ve bedeninin bir bölümü açık kahverengi. Adı yok. Belki bir gün biri onda bir ad verir. Şimdilik o da çoğu kedi gibi renkleriyle anılıyor. Üç yıldır metro istasyonunda bulunuyormuş. Geldiğinde oldukça küçükmüş.

Kulağındaki izden kısırlaştırıldığını anlıyorum. O da dişi kedi. Yaz-kış metronun girişindeki turnikelerin üzerinde tünemiş halde duruyor. Yolcular da onun bu durumuna alışmış. Kimseye sırnaşmıyor. Gözleri kapalı, yorgun. Şehrin yükü
omuzlarında gibi. Tükenmişlik sendromu yaşayan birini hatırlatıyor. Enerjisi zayıf öylece duruyor. Gözlerini bile açamıyor bir sfenks gibi hareketsiz. Bugünlerde belki sıcağın da etkisiyle böyle. Çok soğuk yağmurlu ve karlı havalarda istasyonda kapalı yerde bulunduğundan onunla karşılaşmıyorum.

Bugünlerde tüyleri bembeyaz kar gibi. Temizlenmiş demek ki. Güvenlik görevlileri ve yolcular onun mamasını, suyunu eksik etmiyor. O binlerce insanın koşuşturarak geçtiği bir mekânı evi haline getirmiş. Onunla ilgilenenler olduğunun farkında. Güvenli bir ortamda yaşadığının sevildiğinin farkında. Gelip geçen yolcular onun varlığından
rahatsız değil. Patileriyle kimseye karışmıyor. Öyle arsızca miyavlamıyor da. Oldukça sakin. Orasının evi olduğunu biliyor. Sevildiğinin de farkında. Ona göre davranıyor.

Bu sabah metrodan inerken karşıma çıkınca “yazmak farz oldu”, dedim. Sırtı caddeye dönüktü. Geleni-geçeni seyrediyordu. Bir de turnike kontrol memuru gibiydi. Hepsine bakmasa da. Onun sessiz, sakin, kimseyi rahatsız etmeyen ama varlığını da gösteren bu hali beni etkiledi. Onunla aramızda bir bağ yok henüz. Olur mu bilmem?
Karşılaşmalarımızda değişik bir durum olursa yine yazarım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir