Kara Kedinin Serencamı

Kemal ASLAN-

Kedilerin duygu durumlarını farklı biçimde ortay koyduklarını ben kara kedi ile fark
ettim. Onu tanıyalı 13 ay oldu neredeyse. O, hayatımıza bir ikame sevgili gibi girmişti. Üç-buçuk ay öncesine kadar onunla daha sıcak bir ilişkimiz vardı. Ben onun can dostunun odasına daha sık uğruyordum, onunla sohbet ederken o da sandalyede uyukluyordu. Ama bana aşinaydı. Can dostuyla daha az görüşmeye başlayınca
onunla da aramızda mesafe oldu. O, önce bu durumu kabullenmemişti. Sonra o da alıştı bu duruma. Zaman zaman karşılaştığımızda benden gözlerini kaçırmadı. En son 15 gün önce can dostu henüz gelmediğinden koridorda dolanıyordu. Bir süre sonra benim odamın önüne geldi kapı açık olduğundan sessizce içeri girdi. Önce
etrafı kolaçan etti sonra burnuyla süpürgeliğin olduğu kısmı ve odadaki üç masanın ayaklarını kokladı. Benim onu izlediğimin farkındaydı. Ama umursamaz gibi davrandı. Bir yandan da hala üzerinden atamadığı ürkekliği vardı. O nedenle de tetikteydi. Yavaş adımlarla arkasına bakmadan odamdan ayrıldı. Sonra yeniden koridora alışık
olduğu can dostunun bulunduğu yöne gitti. O zaman kafamın bir köşesine yazmıştım
bu yaşadığımızı. Her olay bir iz bırakır. Kara kedi ile de benim aramda geçmişten gelen bir aşinalık var.
Eskiden başını okşardım. O dokunmama izin verirdi. Şimdi yaşanan yeni bir sürecin etkilerini o da yaşıyor. Umursuyor mu? Bilemem? İnsanların bile çoğu şeyi umursamadığı bu dünyada ondan bunu beklemek çok fazla şey istemek olmaz mı?


Aslında bu yazının yazılma sebebi hafta başında tanık olduğum bir olay. Kara kedi, yine bizim küçük koridordaydı. Binanın arkasına bakan bu koridorun pencerelerinden yeşil küçük bir alan görünüyor. O, pencerenin kenarına çıktığında o küçücük bedeniyle dışarısını daha iyi görüyor. Binanın ön tarafında açılır kapı var. Ama orada
başka kediler de var. Üstelik zaman zaman ona saldırıyorlar. O, kendini savunmada yeterli değil. Sanki öğrenilmiş çaresizliği yaşıyor. Her defasında hırpalanmış oluyor. Bu iki pencereli arka tarafa bakan koridorda kendi türünden herhangi bir canlı yok. Tek başına oluyor. Karışanı da olmadığından belli ki kendini daha iyi hissediyor.
Hepimiz sakin, gerilimsiz, tartışmadan uzak ortamlarda bulunmayı istemiyor muyuz?

Bunu her zaman başaramasak da. Zaten birkaç aydır o, benim odamın karşısındaki odaya gidip orada da uyuyor. Eskiden yapmadığı yeni alışkanlıklar edinmiş. Aramızdaki mesafe nedeniyle ben de geç fark ettim. Pazartesi günü can dostunun “kızım hadi gel” diye ona seslenişini duydum. Üstelik bunu can dostu 20 dakika kadar tekrarladı. Ben de ne oluyor diye dışarı çıktığımda onun camları açık pencerenin kenarında oturduğunu, dışardan gelen soğuk havaya ve can dostunun sevgiyle seslenişine rağmen tutumunu değiştirmediğini gördüm. Kıpırtısız sanki bir heykel gibi
duruyordu. Gözlerini bile kırpmadı. Boşluğa bakar gibiydi. Anlam veremedim. Sonra can dostuna sordum “Neden böyle yapıyor?” . O da “birkaç gündür beni görmedi ondan” dedi. Birden kafamda 1990’lı yıllarda küçük kızımla aramızda yaşanan olay geldi. O yıllarda Ankara Radyosu’nda Radyo Haber diye bir birim kurulmuştu.
Dönemin TRT Genel Müdürü Profesör Doktor Tayfun Akgüner, TRT’nin 7 gün 24 saat radyodan haber vermesi için bir proje başlatmıştı. Bu projenin uygulanmasındaki insan kaynağı Ankara dışındaki bölgelerden (İstanbul, İzmir) geçici görevlendirilen personel tarafından karşılanıyordu. Ben de küçük kızım henüz bir yaşına basmamışken bir aylığına Ankara’da görev yapmıştım. Eve döndüğümde kızım bana hiç ilgi göstermedi. Hâlbuki o, ben gece nöbetlerinden çıkıp eve geldiğimde bile ışıklar açık halde koltukta uyumadan beni beklerdi. Eşime “ne oldu” diye sorunca
“sen gittikten sonra mutsuz oldu” dedi.

O yaşta kızım terk edilme korkusu yaşamış demek ki. Aramızı düzeltmek için çok çaba harcadım. Neredeyse dokuz ay sürdü beni affetmesi. Aslında elimde olan bir şey değildi. Büyüklerin dünyasında yapılması gereken görevler var. Bazen çocuklara bunu anlatmak zor. O dönemde de ona anlattığımı sanıyorum. Ama sözün pek etkisi olmamış. Şimdiyle kıyaslanınca iletişim olanakları da o zaman sınırlı. Şimdi görüntülü konuşmak dâhil çok şey mümkün. Yani hasreti giderecek olanaklar mevcut. O gün anladım ki kara kedi de kızım gibi davranıyor. Özlemini belki böyle dışa vuruyor. Ya da terk edilme korkusunu yaşadığından araya mesafe koyarak karşı tarafa yaptığını hatırlatmak istiyor. Bir bağın kurulduğu, oluştuğu ortamlarda tepkiler de farklı biçimde ortaya konuluyor.

Canlılar belki de bu tür durumlarda benzer biçimde davranıyorlar. Can dostu gittikten bir süre sonra ben de onunla iletişim kurmaya çalıştım. Can dostunun odasına gitmesi için farklı biçimde seslendim. Ama o ne duruşunu ne bakışını değiştirmedi. Baktım ikna edemeyeceğim, odama döndüm. İki saat sonra koridordan geçerken onun can dostunun odasında su içerken gördüm. Acaba yaptığı eylemin can dostu tarafından anlaşıldığını mı düşündü? Yoksa susuzluk ve açlık nedeniyle tıpış tıpış odaya geri mi döndü? Kesin olan bir şey var: Kara kedi kendisine yönelik yapılanları da yapılmayanları da unutmuyor demek ki.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir