Kemal ASLAN-(patievreni.com)-
Uzun zamandır sesini pek duymuyordum. Karşılaşsak da uzaktan şöyle bir bakıp geçiyordum yanından. Onun da beni umursadığı pek söylenemezdi. Birbirimize yabancı olmuştuk. İlgi odaklarımızdan çıkmıştık artık. Herkes kendi hayatını
yaşamaya başlamıştı.
Her şey Cuma günü değişti. Dışarıdan onun sesini duydum oldukça yakından geliyordu. Bir saati belki geçmişti mesaiye başlayalı. Çıktım bizim koridorda duruyordu. Hafif adımlarla yanına yaklaştım. Başını kaldırıp yemyeşil gözleriyle bana
baktı. Ben de gözlerimi ondan alamadım. Onunla boy farkımız olduğundan onun seviyesinde olmak için ben de çömeldim.
Aramızda hiyerarşik bir ilişki, iletişim olmasın diye. O, kıpırdamadan bana baktı. Ne yaptığımı anladı. Bir arkadaşım vardı boyu benden 5-6 santim daha uzun. Görüştüğümüzde hiç topuklu ayakkabı giymezdi. Boyu benden daha yüksek
görünmesin diye görüştüğümüzde hiç topuklu ayakkabı giymezdi. Bir keresinde bir arkadaşının düğünü vardı o zaman topuklu ayakkabı giyme arzusunu dile getirmişti. Ama o düğüne gitmedi. Bazı kadınlar böyle inceliklere dikkat eder. Ben kadınlardan öğrendim çok şeyi.
Onun boy seviyesine yakın hale gelince karşılıklı uzun uzun bakıştık. Gözlerini bir an olsun benden ayırmadı. Anın sonsuzluğunu hissedersiniz ya bazen işte öyle oldu benim için. O gözlerini kırptı; ben gözlerimi kırptım. Karşılıklı cilveleştik belki de. O bunun farkında mıydı? Bilmem. Önemi var mı? O an yaşadıklarımız bana
hissettirdikleri değerliydi, anlamlıydı. “Ben seni unutmadım” der gibiydi. Hatta “hayırsız” diye serzenişini hissettim
derinden. Ona kendimi açıklayacak bir kelime bulamadım. Haklıydı. Onun ne suçu ve günahı vardı ki? Empati kurunca sözcükler anlamsız geldi. Bir süre sonra kendine has melodik bir ses çıkardı. Daha önce ondan hiç duymadığım biçimde.
Shakespeare’in şiirinin tersine onun gözlerinde gözlerimi gördüm, o benim gözlerimde gözlerini gördü. Aşinalık halinin yarattığı sıcaklığı ben de o da hissettik. Sözcüklerin anlamı yoktu şimdi. Yazarken bile o ana dönüyorum şimdi. Ona
dokunmak isterdim, izin verirdi. Sınır aşımı olarak görmezdi bunu. O da hazırdı belki de yeniden bu duruma. Ama dokun(a)madım. Belki de daha önce veda ettiğimden sınırlı bir biçimde kalsın aramızdaki bağ dedim. Ama bugün istemeden yeniden yakınlaştık onunla. O da izin verdi.
Zihnimi yokladım kırk altı gün geçmiş onunla veda etmemden bu yana. Aslında tek yanlı bir vedaydı bu. Onun da gıyabında böyle bir kararı almıştım. Onun bundan haberi yoktu. Sonraki günlerde anlamıştır ondan birden bire uzaklaşmamı. Ya da “ne oldu da veda etti “diye düşünmüştür? Belki de farkında bile değildir yokluğumun o da.
Arada bir koridorda görüyordum onu kapı önünde ama pek bana baktığı da yoktu. Niye baksın ki? İlgini göstermediğin senden uzaklaşır. O da bu kurala uydu. Bugün neden buraya geldi? Benim çalıştığım odanın koridorunda o farklı melodik sesi çıkardı. Benim odamdan çıkıp ona geleceğimi tahmin mi etti?
Daha önce üç ya da dört defa odama gelmişti. Birbirimize yabancı değildik. 24 aydır tanışıyoruz belki de. Dolayısıyla beni hatırlatan şeyler mi oldu? Bazen anılar hücum eder insanın zihnine. Kaçıp kurtulmak, uzaklaşmak istersin… Nafile bir çaba olarak kalır bu. Bir ses, bir şarkı, bir cümle, bir koku, bir gülüş, bir an şarkıdaki gibi duruma yol açar: “… bana her şey seni hatırlatıyor.” Bütün kaçış, uzaklaşma çabalarının boşa çıktığı bir andır bu. Yelkenlerin suya inmiştir. Hareket edemezsin. Bugün onunla da öyle oldu. Belki o da kendince bana veda etti. Ya da vedanın nasıl olabileceğini
anımsattı. Şairin dediği gibi: “… Ayrılık sevdaya dahil.” Bir anlamda bana “yaşadıklarımızı bu kadar çabuk mu unuttun? Hani sen nankör değildin, verilen emekleri unutmazdın. Bu kadar inkârcı olma! Yaşadıklarımızı
hatırla!”, der gibiydi. Haklıydı. Bugünlerde lise yıllarımdaki gibiydim. Daha nihilisttim Bazarov gibi… Bir an kendimle yüzleştim ona da hak verdim. Ama hikâyenin ona anlatmadığım başka yanları vardı benim açımdan. Onları da o bilmiyordu. Üstelik şimdi anlatmanın da zamanı değildi. Bu büyülü anın gerçekliğini bozmamak lazımdı.
Bir süre sonra o açık penceren otların bulunduğu terasa sıçradı. Ama başka zaman olduğu gibi uzaklaşmadı. Çünkü pencereden onu izlediğimi biliyordu. Yine uzun uzun bakıştık. İçimde bastırdığım duygular yeniden ortaya çıktı ona karşı. Aşinalığı yaşadık. Bir süre temiz hava aldıktan sonra koridora döndü. Her zamanki gibi yavaş
adımlarla uzaklaştı benden. Arkasından bir süre baktım. Sonra en çok sevdiği odaya girdi. Ben de odama döndüm. Tüm bunlar 20 dakika içinde oldu. Kimse görmedi bizi.
Gözlerden uzak oldu bu hal.