Kemal ASLAN-
16 Ocak 2025-(patievreni.com)-
Dün akşam 17.30’a doğru Nebi hoca ile okuldan ayrıldığımda Kivi ortalıkta yoktu. Kezban yine sekizinci bloğun kapısının girişindeki zeminine uzanmış duruyordu. İki kapıda da çoktan kapalıydı. Artık bu da yeni bir rutin. Kivi’nin can dostu geldiğinde bu konuda eski rutine dönülür yine! Saat 18.00’e geliyordu Alibeyköy metrosu yönündeki ikinci ana kapının çıkışına doğru merdivenlerden indiğimizde birden karşımıza “torun siyah kedi” çıktı.
Kimsesizliği, yalnızlığı üzerine çökmüş, tünemiş halde duruyordu. Yanına yaklaştım, göz göze geldik. Gözleri yeşil ama göz bebeği siyah; Kivi’nin göz bebeği de de öyle. Aralarındaki fark: Kivi daha büyük; o daha genç ve cılız. Kilo aldığından yürürken karnı sallanıyor Kivi’nin. Kivi ürkek ve insanlardan kaçıyor; bu öyle değil. Onu orada
yalnızlığı baş başa bırakmanın hüznü çöktü içime. Yol boyunca Kivi’yi merak ettim: “Neredeydi?”
Sabah her zamanki gibi geldiğimde Kivi ile karşılaşacağımı umuyordum. İnsan hep alıştığı rutini bekler ya! Dün saat 10.00’dan bu yana görmediğimden hem özlemiştim hem de merak ediyordum: “Karşılaşmamız nasıl olacak? Bana “yüz verecek mi?” Sükûtu hayale uğradım: Çünkü Kivi her zamanki yerinde yoktu. Bunca zamandır tanıdığımdan bu yana olduğu gibi değildi karşılaştığım manzara. Zira o, sekizinci blok dördüncü kata gelmemişti. Hâlbuki o her sabah benden önce çoğunlukla can dostunun kapısı önünde hem asansörden gelecekleri hem de kapıdan giriş yapacakları görecek biçimde konumlanırdı.

Koridor bomboştu, bir yalnızlık duygusu çöktü içime. Bir boşluk hissettim. Yokluğun yarattığı… Sonra endişe “acaba gelmezse…”, “bir daha göremezsem” diye kaybetme korkusu yaşadım aniden. Düşüncesi bile tedirgin etmeye yetti beni.
Oysa güne iyi başlamıştım. Servis otobüsüyle gelirken rüyamda gördüğüm annem beni okşamıştı. Onun sevgisini hissetmek iyi gelmişti. Yüzümde bir gülümsemeyle girmiştim okula. Bazen bir gününüzün iyi geçmesi yaşadığınız olaylarla da ilgili olabiliyor. Siz güne iyi başlamaya hazırsınızdır ama sevdiğiniz, değer verdiğiniz
birinin davranışı o gününüzün kötü geçmesine yol açar. Duyarlı olmak yaralanmalara açık olmaktır, bilirim. Ama artık yaralanmamaya çalışıyorum. Sınırlarımı belirliyorum. “Öğrenmenin yaşı yok” derler. Gerçekten de öyleymiş. Ben de öğreniyorum.
Gündelik ilişkiler her gün yeniden oluşturulan temel üzerinden gerçekleşir. Bu temelde yaşananlar, belli bir rutinin paylaşılması, ortak bağ kurulması arkadaşlığın olmazsa olmazıdır. Bunlar yoksa karşılıklı sorumluluk da olmaz.
Kivi, aylardır ilk defa yok! Yaşadığı durumu ilgisizlik, sevgisizlik, değersizlik olarak mı algıladı? Benzer ruh halinde miyiz? Bilmiyorum. Bildiğim can dostu için o vazgeçilmez biri. İki gün önce geldiklerinde aralarında yeniden yakınlaşma
başlamıştı. Acaba o gittikten sonra yeniden bir boşluğa mı düştü? Aradığı rutinin kesintilerle olması onu da etkiledi mi?
Ayrıca Kezban da yoktu, koridorda. Bunları geçirirken aklımdan koridordan geçince Kezban’ın yan odada mamasını yediğini gördüm. Kivi de her zamankinden yaklaşık 50 dakika sonra gelmişti, onu gördüğümde yan odadan içeriye giriyordu. Aşina birini görmenin ferahlığı yayıldı birden, iç sıkıntım geçti. Yaşadığım boşluk duygusundan
kurtuldum. Yokluğunun yarattığı gerilim yavaş yavaş etkisin kaybetti. Benimle aynı odada olmasa bile aynı mekânın farklı odalarında olduğumuzu bilmek rahatlattı. Kaygılarım azaldı. Bu tür durumlarda oluşan olumsuz duygular kara bulutlar gibi dağıldı. Onu nasıl göreceğim düşüncesi zihnimde dolanıp durdu. O, her zamanki gibi akşamdan bu yana açtı, karnını nerede doyuracağını biliyordu. Koridora birkaç kez çıktım. Sonunda mamasını yemiş olmalı ki yan odanın kapısının önünde durdu.
Geçerken her zamanki gibi kısa bir bakışma anı yaşadık. BU beni de mutlu etti. O, sadece mama değil, sevgi ihtiyacındaydı da. Can dostu sürekli okula gelinceye kadar -bu Şubat ayı başında mümkün olacak- bu ihtiyacını sürekli karşılayamayacak.
Bir boşluk, yetersizlik duygusu, özlem hep olacak. O zaman eski rutinlerine birlikte dönecekler. Ya da yeni bir rutin oluşturacaklar: Birbirinin değerini bilen, birbirleri için ne anlama geldiklerini ortaya koyan. Saat 10.00’a doğru “yüksek dozlu müzik sesi” yine yükseliyordu koridorda. “Düşük dozların” zamanı geçmişti. Nedense birden aklıma: “Herkes kendi meşrebine göre yaşar” sözü geldi. İnceliklerden uzak yaşayanlar, ince olduklarını zannedenlerin
ortamı dikkate almayan davranışları yeniden ortaya çıktı. Sosyal ortamlarda uyum sorunu olanların tavrı mı bu? Psikolog değilim ama durum ortada. Sabah sadece yan odada mama ve su vardı. Kivi’nin can dostunun olduğu oda da
yine ne mama ne de su vardı. Üstelik sabah açık olan kapı da yaklaşık yarım saat kapatılmıştı. Can dostu sadece Kivi uyuduğunda bunu yapardı. Gerçi kapıların uzun süreli kapatılması aşina olunmayan bir durum değildi: Temmuz sonundan itibaren Ağustos ayı boyunca da gözlenen bir durumdu. Ama o zaman can dostu da vardı! Bu şimdiki yeni bir rutin. Can dostunun ayağının kırılmasıyla ne kadar da farklı rutinler ortaya çıktı! Ben de Kivi’nin Güncesi bitince 20 Aralık öncesi eski rutinime dönmeye hazırlanıyorum. Olması gereken bu!