Kivi’nin Güncesi: 17

Kemal ASLAN

14 Ocak 2025-(patievreni.com)-

Bugün ilk servise son anda yetiştim. Böylece Kivi’yi iki odanın kapısı açılmadan

görebilecektim. Okula geldiğimde iki kapının açık olduğunu fark edince can dostunun

altıncı kez geldiğini anladım. O, odasında yoktu. Kivi de dördüncü kata çıkan

merdivenlerden yeni geliyordu. Kivi ile yolum kesişti yani.

Aslında dün gece Nebi Hoca’nın sınav kâğıtlarını okuması nedeniyle her zamanki gibi

saat 17.00 ya da 17.30’da değil; 22.15’te çıkmıştım. Okulda kalışımın uzaması Kivi ile

ilgili merak ettiğim bir gerçeği öğrenmemi sağladı. Sonra nedense aklıma SHP Genel

Başkanı Erdal İnönü’nün 1980’lerin sonuna doğru seçim gezileri sırasında söylediği

şu söz geldi aklama: “Gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır.” Gerçekten de

öyle oldu hayatımda hep. Merak ettiğim, beni ilgilendiren konularda hep biraz

gecikmeli de olsa gerçeğin ne olduğunu olmadık biçimlerde öğrendim.

Günlüğü okuyanlar bilir: Kivi’nin akşamdan sabaha kadar nerede kaldığını, ne

yaptığını hep merak etmişimdir.

Saat 19.30 civarında kampüs içinde Nebi Hoca ile bir

şeyler yemek için sekizinci bloktan asansörle zemin kata indik. Etraf karanlıktı

yürüyünce ışıklar yandı ve Kivi’yi sekizinci bloğun zemin katının kapı girişine yakın

biçimde yere paralel biçimde tünemiş olarak gördüm. Dünün sürprizi oldu benim için.

“Kara Kız” diye seslenince yemyeşil gözleri ile bana kısa bir an baktı. Gözlerimiz

sanki birbirine değdi. Sıcak içten bir bakış. Ama günün yorgunluğu vardı onda da.

Yerinden kalkmadı. Bana sanki “keyfimi kaçırma”, der gibiydi. Onun da dinlenme anı.

Enerjisi zaten az. Fazla üstelemeden ayrıldım yanından. Onu akşam da bulmanın

sevinci ile. Son günlerin belki de en iyi haberi bu oldu benim için. Hayatının büyük bir

bölümü sekizinci blokta geçtiğinden herkes gittiğinde onun zemin kata inmesi orayı

da mesken tuttuğunu düşündürttü. Bu da akla uygun geldi.

Kivi’nin nerede kaldığını merak ettiğimi güncede yazmama rağmen can dostu bana

bu konuda bir şey söylemedi. O, çoğu konularda oldukça ketumdur. Bu konuda da

öyle davrandı. Ben “Kivi nerede kalıyor, biliyor musun” diye sorunca “ben hep

biliyordum ki” demişti bir keresinde pişkinlikle. “Neden bana da söylemedin” deyince

“gazetecisiniz onu da siz bulun. Hem bu yazılarınıza da merak unsuru katıyor”

demişti. O, böylece bir dönem çok severek yaptığım mesleğimi de sorguluyordu.

“Hani o kadar iyiysen bunu da bulursun” demeye getiriyordu. Bildiğini paylaşmaması

kendi tercihi. Ben arkadaşım olduğundan onunla hemen paylaşırdım. Her insan gibi

onun da bu konuda tavrı farklı.

Meğer Kivi akşamları can dostu ayrıldıktan sonra ikinci bloğun zemin katında

kalıyormuş. Bana doğrudan söylemedi ben ikinci yanıtta buldum. İpucum da onun

daha önce gönderdiği Kivi ile Şinasi’nin bir arada olduğunu gösteren fotoğraftı. Bu

da akla uygun geldi. Zira can dostu genellikle sekizinci bloktan ikinci bloğa geçiş

yolunu kullanır ve asansörle zemin kata inip oradan servise binerdi. –Şimdilerde

yap(a)madığından dili geçmiş zaman kullanıyorum.- Ben de eskiden onunla birlikte o

yolu kullandığımdan biliyorum. Kivi de eşlik ederdi bize. Asansörün oradan ayrılırdı.

Aslında o zamanlardan beri hep akşamdan sabaha kadar yalnız başına onun nerede

kaldığını, ne yaptığını hep merak etmiştim. Kısmet yakın zaman da öğrenmekmiş.

Kivi’nin ikinci bloğu seçmesi sekizinci bloğa geçiş yolunu bilmesinden olabilir. Üstelik

can dostunun kullandığı güzergâh olduğundan onun kokusunu da hissetmiş olabilir.

Belki o da can dostunun ayağının kırılmasıyla başlayan yeni rutinde -çünkü can dostu

o güzergâhı şimdi kullan(a)mıyor- dolayısıyla o da daha yakın bir yerde kalmayı

tercih etmiş olabilir. Onu görmek umuduyla sabahları sektirmeden aynı saatte onun

kapısı önünde sabırla bekliyor. İkisi arasında kurulan bağ ve alışkanlığın rolü var

bunda.

Bu sabah erken saatte koridorda müzik sesi yankılanmadı. Çünkü yan odadan çıkan

eşyalar nedeniyle temizlik vardı. Bu diğer ofislerde çalışanların “günlük müzik

dozunu” almamalarına yol açtı. Ancak bu durum yarın telefi edilebilir diye yazarken

temizlik tamamlandığından bu sefer “düşük dozda müzik sesi” vardı. Biraz daha

ortamı dikkate alan bir davranış mıydı? Bugüne kadar en az dört kere uyarılmasına

rağmen bu tavrını sürdüren birinin değişmesini beklemek saflık olur ama… Belki de

bu günceyi okuyan yakın bir arkadaşı ona durumu yeniden izah etmiş olabilir mi? Pek

sanmam. Çünkü o bu durumdan rahatsız olanlardan değil.

Can dostu, sabah erken geldiğinden Kivi ile karşılaşmış. O, iki kutu ton balığı yemiş.

Öğle saatlerinde koridorda bir toplantıya gitmek üzereyken tesadüfen karşılaştığımda

yaklaşık bir dakika konuştuğum can dostu söyledi bana. Eğer bu tesadüf olmasa

belki bugün de görüşemeyecektik. Bu durum da doğal benim için.

Ben sabah Kivi’yi gördüğümde mama tabağı boştu ve tasındaki su doluydu. Yedikleri

susatmış olacak ki karşılaştığım da koridordan onun odasına kaptaki suyu içmeye

gitti. Ben yanından ayrılırken o koridora çıkmıştı bile. Eğer can dostu ile karşılaşıp

kısa süre de olsa konuşmasam farklı bir algılama çerçevesinde yazacaktım. Sonuçta

her an Kivi’nin bulunduğu odada olmadığımdan benim de yanlış algılamalarım

olabilir. YA da eksik gözlemlerim.

Ben odama geçtim sonra sosyal medyada gördüğüm bir mesaj üzerine düşündüm:

“Zaman, sadece öncelik meselesidir. Herkes değer verdiğine müsaittir.” Kivi de

doğruluyor bunu. O, daha çok can dostunun odasında bulunuyor onunla zaman

geçiriyor, onun varlığını hissetmesi bile ona iyi geliyor. Can dostu okulda olmadığı

zamanlarda bile en güvenli yer olarak onun mekânını bellediğinden orada kalıyor.

Kivi, insan olmasa da bir canlı olarak arkadaşlığın ne anlama geldiğini, neyi içerdiğini

eylemiyle ortaya koyuyor. Ben sözün de eylem olduğunu kabul edenlerdenim.

Özellikle eyleme öncelik verdiklerini söyleyenlerin kendileri açısından bu söz

doğrultusunda birilerini var, birilerini yok sayarak tutarlı davrandıklarını düşünüyorum.

Ve bir kez daha “herkesin önceliklerinin farklı olduğunu, her eylemin bir tercih

içerdiğini ve sonuçları olduğunu, olacağını” kabul ediyorum. Öncelikler, tercihler

bazen arkadaş diye nitelendirdiğiniz birini yok saymayı, umursamamayı da

içerebiliyor. O zaman oluşan bu yeni gerçekliği kabul etmek ve ona göre davranmak

gerekiyor. Kivi, insan ilişkileri açısından da ipuçları veriyor. Onun davranışlarında

hesap-kitap yok! Daha saf, içgüdüleri belirliyor yaptıklarını. Nitekim bugün can dostu

onun başını ve sırtını eliyle okşayınca o da nihayet başıyla onun eline dokunmuş.

Karşılıklı sevgiyi yaşamışlar. 25 gün sonra geçmişte kalan bir pratik: Karşılıklı sevgi

gösterimi, incelikleri koruma, yeniden karşılık bulmuş. İkisinin de belleğinde yer alan

yaşanan bir gerçeklik yeniden karşılıklı oluşturulmuş. Birinin diğerine verdiği değeri

diğeri de ötekine göstermiş. Olması gereken süreç başlamış aralarında. Kivi’nin de

onu özlemesinin, onun yokluğunda kendini yalnız hissetmesinin de rolü olabilir.

Özlemin kokusunu ikisi de yaşamış. Rutinlerini yeniden yaşamaya başlamışlar. Hep

yazdığım gibi ilişkilerde rutinlerin olması ilişkide bulunanların arasındaki bağı da

güçlendiriyor. Tersi durum da söz konusu.

Daha sonra çıktığımda Kivi’yi koridorda göremedim. “Muhtemel can dostunun

odasındadır” diye düşündüm Can dostu da bunu doğruladı: ”Bugün zaman zaman

benim odama geldi, kaldı” dedi. Konuşma sırasında Kezban’ın da yine onun

odasında olduğunu fark ettim.

Kivi’yi daha sonra can dostunun odasında benim gibi daha çok misafirlerin oturduğu

koltukta uyurken gördüm. Can dostunun zaman zaman oturduğu karşı koltukta dün

Kezban uyumuştu. Bu nedenle mi orada uyumaktan vaz geçti? Kezban da pencereye

yakın masadaki koltukta patileri üzerinde dikilmiş olarak duruyordu. İkisi arasında

şimdilik bir anlaşmazlık ya da rekabet yok. Sanırım Kezban da onun odasını yuva

olarak benimsemeye başladı. Bu durum onun işini giderek zorlaştıracak: O, iki kediyi

birden idare etmeye çalışacak. Belki becerir, ama zor görünüyor! Gelecek günler ne

gösterecek? Yaşayıp göreceğiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir