
Kemal ASLAN
14 Ocak 2025-(patievreni.com)-
Bugün ilk servise son anda yetiştim. Böylece Kivi’yi iki odanın kapısı açılmadan
görebilecektim. Okula geldiğimde iki kapının açık olduğunu fark edince can dostunun
altıncı kez geldiğini anladım. O, odasında yoktu. Kivi de dördüncü kata çıkan
merdivenlerden yeni geliyordu. Kivi ile yolum kesişti yani.
Aslında dün gece Nebi Hoca’nın sınav kâğıtlarını okuması nedeniyle her zamanki gibi
saat 17.00 ya da 17.30’da değil; 22.15’te çıkmıştım. Okulda kalışımın uzaması Kivi ile
ilgili merak ettiğim bir gerçeği öğrenmemi sağladı. Sonra nedense aklıma SHP Genel
Başkanı Erdal İnönü’nün 1980’lerin sonuna doğru seçim gezileri sırasında söylediği
şu söz geldi aklama: “Gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır.” Gerçekten de
öyle oldu hayatımda hep. Merak ettiğim, beni ilgilendiren konularda hep biraz
gecikmeli de olsa gerçeğin ne olduğunu olmadık biçimlerde öğrendim.
Günlüğü okuyanlar bilir: Kivi’nin akşamdan sabaha kadar nerede kaldığını, ne
yaptığını hep merak etmişimdir.

Saat 19.30 civarında kampüs içinde Nebi Hoca ile bir
şeyler yemek için sekizinci bloktan asansörle zemin kata indik. Etraf karanlıktı
yürüyünce ışıklar yandı ve Kivi’yi sekizinci bloğun zemin katının kapı girişine yakın
biçimde yere paralel biçimde tünemiş olarak gördüm. Dünün sürprizi oldu benim için.
“Kara Kız” diye seslenince yemyeşil gözleri ile bana kısa bir an baktı. Gözlerimiz
sanki birbirine değdi. Sıcak içten bir bakış. Ama günün yorgunluğu vardı onda da.
Yerinden kalkmadı. Bana sanki “keyfimi kaçırma”, der gibiydi. Onun da dinlenme anı.
Enerjisi zaten az. Fazla üstelemeden ayrıldım yanından. Onu akşam da bulmanın
sevinci ile. Son günlerin belki de en iyi haberi bu oldu benim için. Hayatının büyük bir
bölümü sekizinci blokta geçtiğinden herkes gittiğinde onun zemin kata inmesi orayı
da mesken tuttuğunu düşündürttü. Bu da akla uygun geldi.

Kivi’nin nerede kaldığını merak ettiğimi güncede yazmama rağmen can dostu bana
bu konuda bir şey söylemedi. O, çoğu konularda oldukça ketumdur. Bu konuda da
öyle davrandı. Ben “Kivi nerede kalıyor, biliyor musun” diye sorunca “ben hep
biliyordum ki” demişti bir keresinde pişkinlikle. “Neden bana da söylemedin” deyince
“gazetecisiniz onu da siz bulun. Hem bu yazılarınıza da merak unsuru katıyor”
demişti. O, böylece bir dönem çok severek yaptığım mesleğimi de sorguluyordu.
“Hani o kadar iyiysen bunu da bulursun” demeye getiriyordu. Bildiğini paylaşmaması
kendi tercihi. Ben arkadaşım olduğundan onunla hemen paylaşırdım. Her insan gibi
onun da bu konuda tavrı farklı.
Meğer Kivi akşamları can dostu ayrıldıktan sonra ikinci bloğun zemin katında
kalıyormuş. Bana doğrudan söylemedi ben ikinci yanıtta buldum. İpucum da onun
daha önce gönderdiği Kivi ile Şinasi’nin bir arada olduğunu gösteren fotoğraftı. Bu
da akla uygun geldi. Zira can dostu genellikle sekizinci bloktan ikinci bloğa geçiş
yolunu kullanır ve asansörle zemin kata inip oradan servise binerdi. –Şimdilerde
yap(a)madığından dili geçmiş zaman kullanıyorum.- Ben de eskiden onunla birlikte o
yolu kullandığımdan biliyorum. Kivi de eşlik ederdi bize. Asansörün oradan ayrılırdı.
Aslında o zamanlardan beri hep akşamdan sabaha kadar yalnız başına onun nerede
kaldığını, ne yaptığını hep merak etmiştim. Kısmet yakın zaman da öğrenmekmiş.
Kivi’nin ikinci bloğu seçmesi sekizinci bloğa geçiş yolunu bilmesinden olabilir. Üstelik
can dostunun kullandığı güzergâh olduğundan onun kokusunu da hissetmiş olabilir.
Belki o da can dostunun ayağının kırılmasıyla başlayan yeni rutinde -çünkü can dostu
o güzergâhı şimdi kullan(a)mıyor- dolayısıyla o da daha yakın bir yerde kalmayı
tercih etmiş olabilir. Onu görmek umuduyla sabahları sektirmeden aynı saatte onun
kapısı önünde sabırla bekliyor. İkisi arasında kurulan bağ ve alışkanlığın rolü var
bunda.
Bu sabah erken saatte koridorda müzik sesi yankılanmadı. Çünkü yan odadan çıkan
eşyalar nedeniyle temizlik vardı. Bu diğer ofislerde çalışanların “günlük müzik
dozunu” almamalarına yol açtı. Ancak bu durum yarın telefi edilebilir diye yazarken
temizlik tamamlandığından bu sefer “düşük dozda müzik sesi” vardı. Biraz daha
ortamı dikkate alan bir davranış mıydı? Bugüne kadar en az dört kere uyarılmasına
rağmen bu tavrını sürdüren birinin değişmesini beklemek saflık olur ama… Belki de
bu günceyi okuyan yakın bir arkadaşı ona durumu yeniden izah etmiş olabilir mi? Pek
sanmam. Çünkü o bu durumdan rahatsız olanlardan değil.
Can dostu, sabah erken geldiğinden Kivi ile karşılaşmış. O, iki kutu ton balığı yemiş.
Öğle saatlerinde koridorda bir toplantıya gitmek üzereyken tesadüfen karşılaştığımda
yaklaşık bir dakika konuştuğum can dostu söyledi bana. Eğer bu tesadüf olmasa
belki bugün de görüşemeyecektik. Bu durum da doğal benim için.
Ben sabah Kivi’yi gördüğümde mama tabağı boştu ve tasındaki su doluydu. Yedikleri
susatmış olacak ki karşılaştığım da koridordan onun odasına kaptaki suyu içmeye
gitti. Ben yanından ayrılırken o koridora çıkmıştı bile. Eğer can dostu ile karşılaşıp
kısa süre de olsa konuşmasam farklı bir algılama çerçevesinde yazacaktım. Sonuçta
her an Kivi’nin bulunduğu odada olmadığımdan benim de yanlış algılamalarım
olabilir. YA da eksik gözlemlerim.
Ben odama geçtim sonra sosyal medyada gördüğüm bir mesaj üzerine düşündüm:
“Zaman, sadece öncelik meselesidir. Herkes değer verdiğine müsaittir.” Kivi de
doğruluyor bunu. O, daha çok can dostunun odasında bulunuyor onunla zaman
geçiriyor, onun varlığını hissetmesi bile ona iyi geliyor. Can dostu okulda olmadığı
zamanlarda bile en güvenli yer olarak onun mekânını bellediğinden orada kalıyor.
Kivi, insan olmasa da bir canlı olarak arkadaşlığın ne anlama geldiğini, neyi içerdiğini
eylemiyle ortaya koyuyor. Ben sözün de eylem olduğunu kabul edenlerdenim.
Özellikle eyleme öncelik verdiklerini söyleyenlerin kendileri açısından bu söz
doğrultusunda birilerini var, birilerini yok sayarak tutarlı davrandıklarını düşünüyorum.
Ve bir kez daha “herkesin önceliklerinin farklı olduğunu, her eylemin bir tercih
içerdiğini ve sonuçları olduğunu, olacağını” kabul ediyorum. Öncelikler, tercihler
bazen arkadaş diye nitelendirdiğiniz birini yok saymayı, umursamamayı da
içerebiliyor. O zaman oluşan bu yeni gerçekliği kabul etmek ve ona göre davranmak
gerekiyor. Kivi, insan ilişkileri açısından da ipuçları veriyor. Onun davranışlarında
hesap-kitap yok! Daha saf, içgüdüleri belirliyor yaptıklarını. Nitekim bugün can dostu
onun başını ve sırtını eliyle okşayınca o da nihayet başıyla onun eline dokunmuş.
Karşılıklı sevgiyi yaşamışlar. 25 gün sonra geçmişte kalan bir pratik: Karşılıklı sevgi
gösterimi, incelikleri koruma, yeniden karşılık bulmuş. İkisinin de belleğinde yer alan
yaşanan bir gerçeklik yeniden karşılıklı oluşturulmuş. Birinin diğerine verdiği değeri
diğeri de ötekine göstermiş. Olması gereken süreç başlamış aralarında. Kivi’nin de
onu özlemesinin, onun yokluğunda kendini yalnız hissetmesinin de rolü olabilir.
Özlemin kokusunu ikisi de yaşamış. Rutinlerini yeniden yaşamaya başlamışlar. Hep
yazdığım gibi ilişkilerde rutinlerin olması ilişkide bulunanların arasındaki bağı da
güçlendiriyor. Tersi durum da söz konusu.
Daha sonra çıktığımda Kivi’yi koridorda göremedim. “Muhtemel can dostunun
odasındadır” diye düşündüm Can dostu da bunu doğruladı: ”Bugün zaman zaman
benim odama geldi, kaldı” dedi. Konuşma sırasında Kezban’ın da yine onun
odasında olduğunu fark ettim.
Kivi’yi daha sonra can dostunun odasında benim gibi daha çok misafirlerin oturduğu
koltukta uyurken gördüm. Can dostunun zaman zaman oturduğu karşı koltukta dün
Kezban uyumuştu. Bu nedenle mi orada uyumaktan vaz geçti? Kezban da pencereye
yakın masadaki koltukta patileri üzerinde dikilmiş olarak duruyordu. İkisi arasında
şimdilik bir anlaşmazlık ya da rekabet yok. Sanırım Kezban da onun odasını yuva
olarak benimsemeye başladı. Bu durum onun işini giderek zorlaştıracak: O, iki kediyi
birden idare etmeye çalışacak. Belki becerir, ama zor görünüyor! Gelecek günler ne
gösterecek? Yaşayıp göreceğiz.