Kivi’nin Güncesi: 16

Kemal ASLAN-

13 Ocak 2025-(patievreni.com)-

Sabah ilk servise binmeme rağmen okula her zamankinden on dakika geç geldim.

Havanın yağışlı ve pazartesi günü olması bunda etkiliydi sanırım. Geldiğimde yan

oda açıktı ve Kivi o odanın önündeydi. Daha sonra odaya girdi. Bana hafifçe baktı.

Ama açlığın çağrısı baskın geldi. Daha sonra can dostunun odasının da açıldığını

gördüm. Ancak her zamanki kadar mama konulmamıştı. Su kabı diğer günlerin

tersine doluydu..

Bugün yine sabah saatlerinde yüksek sesle müzik dinleme günüydü. Koridorlardan

odama kadar geldi. Disk jokeylik yapma isteği içinde kalan birinin arada bir yaptığı

sabah sürprizi bu. “Birileri efendim burası okul, gitsin radyoda çalışsın “,diyebilir.

Hatta “içinde ukde kalmış sanırım” diye izahatta da bulunabilir. Günümüz koşulları

yeteneği olanın bunu göstermesine fırsat tanıyor. “Birkaç kendini bilmez böyle ileri-

geri sözler söyleyebiliyor.” Bazıları “Herkes onun seçtiği eserleri dinlemek zorunda mı

“ diyor. “Sizi tutan mı var siz de yapın efendim.”

Aslında o, kulak eğitimi yapıyor seçtiği eserlerle “ince ruhlara” ama kimse anlamıyor

değerini. Hayat böyledir: Ne yapsanız fayda etmez. Siz seçtiğiniz eserlerle insanların

müzik de dinlemelerini, rahatlamaları istersiniz. “Ne var ki bunda bir beğeninin

paylaşılması söz konusu. Hem diğerlerine ne oluyor ki?” Diğerlerinin sizin gibi yapma

lüksü zinhar ve zinhar yoktur. Bazıları buna “dayatma” diyor, “tepeden inmecilik”

diyor. Ne alakası var. Müzikten uzak ruhların müzikle tanıştırılması bu. Bir başkası da

şöyle değerlendirdi: “Zaten kısa konser gibi. Ne kadar sürüyor ki: 20 dakika. Fesatlık

yapmanın ne alemi var?”

Zoraki oluyormuş. “Geçin efendi geçin bunları. Bu sözleri söyleyenler her şeye kusur

bulanlardır. Her şeyde kusur arayanlardır. Ne yapsanız yaranamazsınız. Önemli olan

müzik kültürünüzün gelişmesidir. Birinin sizin adına seçmesi de onun ince zevkleridir.

Bu ince zevklerden anlamayanlar rahatsız olur.” “Gelenler çoğalınca müziğin sesi

kısılıyor” dedi biri.

Kişinin yaşadığı gerilimleri, rahatsızlığını dışa vurması, belirli biçimlerde ortaya

koyması, sosyal ortamlarda giderek daha fazla görünür oldu sanırım.

Kivi, daha sonra dışarı çıktı can dostunu beklemeye başladı. Sanırım bugün

gelmeyecek o.

Dün akşam TRT 2’de yönetmenliğini Lasse Haşşström’ün yaptığı 2009 yılı yapımı

Hachi: Bir Köpeğin Hikâyesi filmini izledim. Film köpeklerin insanlara ve çevresine

nasıl baktığını da gösteriyor. Daha önce bilmezdim: Meğer onlar dünyayı siyah-beyaz

ve grinin tonlarında algılıyormuş. Beni etkileyen Hachi’nin can dostu sanat profesörü

Parker Wilson’a her sabah tren istasyonuna kadar eşlik etmesi ve eve dönüş saati

olan 17.00’de de istasyonun karşısında onu karşılaması oldu. Sadece bu değil.

Wilson’un kalp krizi sonucu ölmesi nedeniyle onun bu durumu anlamaması ve ölene

kadar saat 17.00’den itibaren hep beklemesi oldu. Japonya’da geçen ve gerçek

olaydan alınan bu öykü, hayvanların tanık olmadıkları olaylarda alışkanlıklarını

sürdürdüğü fikrini verdi. Yani bir can dost ile kurulan bağ ne kadar güçlü ise onların

zihninde bunu unutmak mümkün olmuyor. Zaten Kivi’nin de can dostu olmadığı

zamanlarda onun kokusunun olduğu koltuklarda uyuması da bunun bir göstergesi

değil mi?

Kedilerle ilgili de yaptığım araştırma onların uzaktan çok yakını daha iyi gördüklerini

öğretti. Avlanmak ve av yakalamak için böyle olması doğal. Kivi’nin can dostu da pek

belli etmiyor ama uzağı pek göremiyor sanırım. Bir de kedilerin görüş açıları insanlara

göre 20 derece daha fazlaymış. Bu onlara çevreyi daha iyi görme olanağı veriyor.

Eskiden kedilerin de siyah-beyaz ve sarının tonlarında gördükleri kabul edilirmiş.

Ama son araştırmalar onların da insanlar gibi kırmızı, mavi ve yeşil renklerle bunların

tonlarını görebildiklerini ortaya koyuyor. Ancak bu renkleri daha solgun biçimde

görüyorlarmış onlar.

Kivi yerine sabah saatlerinde Kezban vardı can dostunun odasında. O da alışmış

buraya. O Kivi’nin tersine arkası kapıya dönük bir biçimde mamasını yedi. Kivi pek

can dostunun odasına uğramadı bugün. Belki de Kezban odada olmasından çekindi.

Ara sıra koridorda karşılaştım.

Son olarak 16.30 civarında iki kapının da kaplı olduğunu Kivi’nin de bizim koridorda

olmadığını fark ettim Kezban dış kapının önünde duruyordu. Can dostunun ayağının

kırılmasıyla yeni bir rutin başladı Kivi için de. Eskiden 17.30’a kadar iki kapı da açık

olurdu. Şimdi zaman değişti. Artık o saate kadar kalınacak bir neden yok! Can dostu

gelince yeniden eski rutin başlar!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir