Kemal ASLAN-
13 Ocak 2025-(patievreni.com)-
Sabah ilk servise binmeme rağmen okula her zamankinden on dakika geç geldim.
Havanın yağışlı ve pazartesi günü olması bunda etkiliydi sanırım. Geldiğimde yan
oda açıktı ve Kivi o odanın önündeydi. Daha sonra odaya girdi. Bana hafifçe baktı.
Ama açlığın çağrısı baskın geldi. Daha sonra can dostunun odasının da açıldığını
gördüm. Ancak her zamanki kadar mama konulmamıştı. Su kabı diğer günlerin
tersine doluydu..
Bugün yine sabah saatlerinde yüksek sesle müzik dinleme günüydü. Koridorlardan
odama kadar geldi. Disk jokeylik yapma isteği içinde kalan birinin arada bir yaptığı
sabah sürprizi bu. “Birileri efendim burası okul, gitsin radyoda çalışsın “,diyebilir.
Hatta “içinde ukde kalmış sanırım” diye izahatta da bulunabilir. Günümüz koşulları
yeteneği olanın bunu göstermesine fırsat tanıyor. “Birkaç kendini bilmez böyle ileri-
geri sözler söyleyebiliyor.” Bazıları “Herkes onun seçtiği eserleri dinlemek zorunda mı
“ diyor. “Sizi tutan mı var siz de yapın efendim.”

Aslında o, kulak eğitimi yapıyor seçtiği eserlerle “ince ruhlara” ama kimse anlamıyor
değerini. Hayat böyledir: Ne yapsanız fayda etmez. Siz seçtiğiniz eserlerle insanların
müzik de dinlemelerini, rahatlamaları istersiniz. “Ne var ki bunda bir beğeninin
paylaşılması söz konusu. Hem diğerlerine ne oluyor ki?” Diğerlerinin sizin gibi yapma
lüksü zinhar ve zinhar yoktur. Bazıları buna “dayatma” diyor, “tepeden inmecilik”
diyor. Ne alakası var. Müzikten uzak ruhların müzikle tanıştırılması bu. Bir başkası da
şöyle değerlendirdi: “Zaten kısa konser gibi. Ne kadar sürüyor ki: 20 dakika. Fesatlık
yapmanın ne alemi var?”
Zoraki oluyormuş. “Geçin efendi geçin bunları. Bu sözleri söyleyenler her şeye kusur
bulanlardır. Her şeyde kusur arayanlardır. Ne yapsanız yaranamazsınız. Önemli olan
müzik kültürünüzün gelişmesidir. Birinin sizin adına seçmesi de onun ince zevkleridir.
Bu ince zevklerden anlamayanlar rahatsız olur.” “Gelenler çoğalınca müziğin sesi
kısılıyor” dedi biri.
Kişinin yaşadığı gerilimleri, rahatsızlığını dışa vurması, belirli biçimlerde ortaya
koyması, sosyal ortamlarda giderek daha fazla görünür oldu sanırım.
Kivi, daha sonra dışarı çıktı can dostunu beklemeye başladı. Sanırım bugün
gelmeyecek o.

Dün akşam TRT 2’de yönetmenliğini Lasse Haşşström’ün yaptığı 2009 yılı yapımı
Hachi: Bir Köpeğin Hikâyesi filmini izledim. Film köpeklerin insanlara ve çevresine
nasıl baktığını da gösteriyor. Daha önce bilmezdim: Meğer onlar dünyayı siyah-beyaz
ve grinin tonlarında algılıyormuş. Beni etkileyen Hachi’nin can dostu sanat profesörü
Parker Wilson’a her sabah tren istasyonuna kadar eşlik etmesi ve eve dönüş saati
olan 17.00’de de istasyonun karşısında onu karşılaması oldu. Sadece bu değil.
Wilson’un kalp krizi sonucu ölmesi nedeniyle onun bu durumu anlamaması ve ölene
kadar saat 17.00’den itibaren hep beklemesi oldu. Japonya’da geçen ve gerçek
olaydan alınan bu öykü, hayvanların tanık olmadıkları olaylarda alışkanlıklarını
sürdürdüğü fikrini verdi. Yani bir can dost ile kurulan bağ ne kadar güçlü ise onların
zihninde bunu unutmak mümkün olmuyor. Zaten Kivi’nin de can dostu olmadığı
zamanlarda onun kokusunun olduğu koltuklarda uyuması da bunun bir göstergesi
değil mi?
Kedilerle ilgili de yaptığım araştırma onların uzaktan çok yakını daha iyi gördüklerini
öğretti. Avlanmak ve av yakalamak için böyle olması doğal. Kivi’nin can dostu da pek
belli etmiyor ama uzağı pek göremiyor sanırım. Bir de kedilerin görüş açıları insanlara
göre 20 derece daha fazlaymış. Bu onlara çevreyi daha iyi görme olanağı veriyor.
Eskiden kedilerin de siyah-beyaz ve sarının tonlarında gördükleri kabul edilirmiş.
Ama son araştırmalar onların da insanlar gibi kırmızı, mavi ve yeşil renklerle bunların
tonlarını görebildiklerini ortaya koyuyor. Ancak bu renkleri daha solgun biçimde
görüyorlarmış onlar.
Kivi yerine sabah saatlerinde Kezban vardı can dostunun odasında. O da alışmış
buraya. O Kivi’nin tersine arkası kapıya dönük bir biçimde mamasını yedi. Kivi pek
can dostunun odasına uğramadı bugün. Belki de Kezban odada olmasından çekindi.
Ara sıra koridorda karşılaştım.
Son olarak 16.30 civarında iki kapının da kaplı olduğunu Kivi’nin de bizim koridorda
olmadığını fark ettim Kezban dış kapının önünde duruyordu. Can dostunun ayağının
kırılmasıyla yeni bir rutin başladı Kivi için de. Eskiden 17.30’a kadar iki kapı da açık
olurdu. Şimdi zaman değişti. Artık o saate kadar kalınacak bir neden yok! Can dostu
gelince yeniden eski rutin başlar!