Kemal ASLAN-
10 Ocak 2025-(patievreni.com)-
Sabah erken geldim yine. Gözlerim onu aradı, ama girişte üç renkli kedi vardı. Meğer onun da bir adı olmuş: Kezban. Bugün öğrendim. Hangi özelliği dolayısıyla ona bu isim verilmiş? Kezban sözcüğü, sınıf atlama sürecinde yeni konumuna uyum sağlamama hali olarak kullanılıyor. Ayrıca, kırsal kesimden gelip kentte eski kültürel alışkanlıklarını sürdürenleri nitelendirmede de… Kezban kullanımı “gizli bir aşağılama” içeriyor. Söyleyen kendini daha üstün görüyor. Dildeki hiyerarşi bu tür adlandırmalarla nasıl da gündelik fark ettirmeden sızıyor. Bilinç dışı halleri en çok
sözcüklerde yakalamıyor muyuz? Birden makale yazdığımı mı sandım. Oysa bu günce. Kendini kaptırmana gerek yok. Sosyolojik açıklamaya da. Kivi, dördüncü kattın üst merdivenlerinde hafif tünemiş bir biçimde bekliyordu. Her zamanki yerinde değildi. Belli ki Kezban onu korkutmuştu. Ya da Kezban’dan korkuyordu. Temizlik yapan kadın da beni görünce günaydın demeden: Kivi’yi kastederek “annesini bekliyor” dedi. Demek ki onunla can dostu arasındaki ilişkinin
boyutunu herkes biliyor. Böyle yerlerde hiçbir şey kimsenin gözünden kaçmaz! Kezban’a durması için müdahale edince Kivi bizden aldığı destekle her zamanki yerine gitti. Yine iki tarafa bakıyordu: Hem asansöre hem de kapıya. Edinilen
alışkanlıklardan kolay kolay vazgeçilemiyor demek ki. Herkes nasıl bir zamanlar yaşadığı rutini arıyorsa, o da öyle.
Eğildim, yüzüne baktım: Göz göze geldik. Ben yine “Kara Kız, fıstık” dedim. Hafifçe dönüp bir an baktı ama bir fotoğraf makinesinin en yüksek enstantane hızındaki gibi. Bu bakışma sonrası ben yine aynı sözcükleri tekrarladım. Sesimi her duyduğunda kulaklarını periskop gibi bir o yöne çevirdi, bir bu yöne. Seslere duyarlı kulakları var
ve her biri farklı bir yöne dönebiliyor. Artık daha yakından bakıyorum ona. Birinin insanın içinde yaşaması, yer etmesi için; ona yakınlık hissetmesi gerekir. Bu bence bir önkoşul. Sonra ilgi, merak ve çaba geliyor. Dün de yazdım gibi ben onun için üçüncü şahısım. Ama o içimde yer almaya başladı. Aşk gibi istemeden fark etmeden
oluyor bazı şeyler. Olunca anlıyorsunuz. Yazmak da bir bağlanma biçimi. O, farkında değil ve hiç olmayacak. Yazdıklarımı da okuyamayacak. Ben odama girdikten 5 dakika sonra yeniden koridora çıktığımda Kivi’nin bulunduğu
yerdeki iki odanın da kapısının açık olduğunu gördüm. Kivi kapının önünde mamasının hazırlanmasını bekliyordu herhalde. 15 dakika sonra yeniden iki odanın önünden geçtiğimde Kivi’nin dünkü gibi can dostunun odasında olmadığını gördüm.
Çünkü maması ve suyu konulmamıştı. Dolayısıyla o da yan odada bulunmak zorundaydı. Can dostu geldiğinde bu durum değişecek. Çünkü o, çoğunlukla. benden de erken geliyor okula. Sigara bile içmeden önce Kivi’nin mamasını, suyunu hazırlıyor. Kivi, onun ilgisini yeniden görecek. Şimdi ne oldukları durumdan birlikte çıkacaklar. Zamana ihtiyaçları var.
Can dostu da bu sabah sürpriz yapıp gelmiş. Ayağı kırıldığından bu yana beşinci kez Kivi ile karşılaşıyor. Bana haber vermediğinden ve önceliklerimiz de kesişmediğinden karşılaşmadık. O da Kivi’nin bulunduğu yan odaya geçmiş. Üç gündür birbirlerini görmüyorlardı. Bu karşılaşma ikisine de iyi gelmiştir, karşılıklı özlem gidermişlerdir.
Benim önceliğim de Nebi Hoca oldu. Kahve içtik, sohbet ettik. Arkadaşlığın ötekine karşı sorumluluk içerdiğini nedense yeniden hatırladım. Yemek dönüşü Kivi’yi koridorda gördüm. Can dostunun yanında değildi. Üstelik bu
saatlerde uyurdu. Ama ayaktaydı. 15 dakika sonra koridora çıktığımda onun odasına girdiğini gördüm Kivi’nin Ama yerde ne su vardı içeceği, ne de mama. Can dostu da bugün unutmuştu sanki onu. Ya da enerjisi yoktu. Belki başka ilgilenecek konuları vardı… Ancak gerçek bu değilmiş sonradan can dostu yazınca öğrendim. Meğer o,
bugün iki kere Kivi’ye ton balığı vermiş. Günce yazanın öznel değerlendirmelerini, gözlemlerini, hissiyatını, görüşlerini, algı ve değerlendirmelerini içerir. Ben can dostunun odasına uğradığımda mama tabağı boştu. O yüzden böyle bir çıkarımda bulunmuştum. Yanılmışım. Kivi, öğleden sonra iş gereği onun her zaman oturduğu koltukta can dostunun
kokusunu daha fazla hissetmek için uzanmıştı. Yüzü kapıya dönük biçimde huzur içinde uyuyordu. Belki de yeniden geldiğinde onu görsün, sevsin diye. Yanına yaklaştım fotoğraflarını çektim hiç kıpırdamadı bile. Can dostuyla karşılaşması, ondan sevgi görmesi belli ki onu da rahatlamış. Sevginin uyuşturucu etkisi var, Kivide
de bunu görüyorum. Öyle olmasa hiç kalkmadan dört saattir o koltukta uyur muydu?
Can dostu, yaklaşık sekiz saat sonra mesai bitimine yakın okuldan ayrılmış. Ben ondan daha erken ayrıldım okuldan. Araya hafta sonu girecek. Sınavım olması dolayısıyla yarın da onu görebileceğim. Bakalım ne olacak?
Bu arada Şinasi’nin ölümüyle ilgili enformasyon yanlışmış. Ölen ikinci blokta bulunan ona benzer bir dişi kediymiş. Gerçi iki gündür Şinasi de ortalıkta yok. Ya da ben göremiyorum. Ama bizim bloğa da uğramıyor zaten. Herkes “ne zaman gelecek” diye bekliyor. Mart da yaklaşıyor. Şinasi’nin dişi kedilerle ilişkisi ne olacak? Müstehcenşeyler yazacağımı düşünmeyin!