Kivi’nin Güncesi: 12

Kemal ASLAN-(patievreni.com)

Akşamın tersine sabah ilk servisi kaçırdığımdan iki kapı da açıktı. On dakika ne kadar

çok şeyi değiştiriyor. Oysa güne onunla başlamayı onu kapının önünde beklerken

görmeyi istiyordum. Bazen istek ve arzularımız gerçekleşmiyor. Ben bunu bilebilecek

yaştayım. Yaşadıklarım da bunu öğretti bana. Öğrenilmiş çaresizlik değil benimki.

Olanı, olabilecekleri kabullenmek o doğrultuda davranmak. Bu başka olasılıkların

hayatımda gerçekleşmeyeceği anlamına gelmiyor ki. Yaşam belirsizlik içeriyor.

Öngörül(e)mez olan insanı tetikte tutuyor her daim.

Kivi, can dostunun odasında yüzü kapıya dönük mamasını yiyordu. Suyu azalmıştı

biraz. Belki de sabaha kadar susadığından önce suyunu içti. Ben sonra odama geçip

bugünkü günceyi yazmaya başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra odamdan çıktığımda koridorda iki kapının ortasındaydı. Bu

sefer yüzü kapıya dönüktü. Çünkü can dostu arada bir de olsa kapıdan giriş yapıyor

artık tekerlekli sandalye ile. Eskiden asansörle gelirdi daha çok. Kivi de bu iki ayrı

gelişin farkında. Belki dün gibi onun kapıdan içeri grip “bebeğimmm” diye seslenişini

bekliyor. Alışkanlıklar sürsün istiyor. İnsan da o nedenle ilişkilerde süreklilik arıyor.

Çünkü böylesi bir durum ilişkideki insanların arasındaki bağı güçlendiriyor,

yakınlaşmayı sağlıyor. O, bugün bu tür bağdan mahrum. Bu durumlarda herkesin

yaşadığı gibi bir eksiklik duygusu yaşayacak. Geçici de olsa ayrılığın insanın içini

yakan sarı rengi ona da yansıyacak. Oysa insanın beklediği geldiğinde yalnızlığını da

unutuyor, o içine çöken yürek burkan ruh halinden de uzaklaşıyor. Bence bu Kivi için

de geçerli. Bir anlamda efkâr sinmiş havaya. Kivi’yi de etkilemiş sanki. O, can

dostunun yokluğunun onda yarattığı duyguları kelimelere dökmese de miyavlamasa

da her zamanki mahzun haliyle ne yaşadığını dışa vuruyor. Mahzunluk onun genel

ruh hali. Bunu can dostuyla aşıyor daha çok. Onu gördüğünde zaman zaman gözünü

kırpıyor. Gülümsemesini anımsamıyorum. Ama kedilerin göz kırptıklarında mutlu

olduklarını can dostundan öğrendim. Demek ki oda her davranışına bakıyor Kivi’nin.

İnsan ilişkilerinde olduğu gibi anlamaya çalışıyor. Aslında dışarıdan öyle görünmüyor.

Dün sınav görevi dolayısıyla yorgun olduğunu söyleyen genç asistan arkadaşın

yüzüne bakıp “neyin var, ne oldu” dediğinde bunu anladım. Ben onun insanların

yüzüne o kadar baktığını ve yüzlerinden yaşadıkları duygu durumlarını anlamaya

çalıştığını pek fark etmemişim. Gerçi, farklı zamanlarda onu kırdığım zamanlarda

konuşurken yüzüne bakmadığım olmuştu. Bir gün bunu kendisine hatırlattığımda beni

hayrete düşürecek bir biçimde “biliyorum” demişti. Hiç öyle birine benzemese de.

İnsanlar yanıltabiliyor zaman zaman. O yüzden ön yargılı olamamak gerekiyor.

Çocukluktan gelen yaşanmışlıklarım ve deneyimlerim bu konuda istesem de peşimi

bırakmıyor. Ama şimdilerde çaba gösterip daha çok anlamaya çalışıyorum.

Kivi’yi koridorda görünce yanına doğru yürüdüm: “Kara Kız” diye seslendim dün

akşamki gibi yüzüme bakmadan can dostunun odasının girişinde su tasının da

bulunduğu alana gitti sırtı bana dönük biçimde sakince suyunu içti. Arası açık

sevgililer ya da arkadaşlar gibiyiz onunla bugün. Yüz veresi yok bana. Olsun. İnsan

bu hayatta ne nazlar çekiyor Kivi. Seninkini niye çekmeyeyim ki? Üstelik sen

yaralısın, can dostun yok. Ben seninle de empati kurarım. Sonay’ın yıllar önce

TRT’de çalışırken söylediği söz geldi aklıma: “Abi, sen empati yorgunusun.” Belki ben

de bir zamanlar yol arkadaşımın kendini tanımlamak için kullandığı gibi bir empatım.

Kivi’ye eskiden kara kedi derdik simsiyah tüyleri olduğundan. Üstelik okuldaki 20

kediden biriydi o zamanlar ve sekizinci bloğu mesken tutmuştu. Ancak onun gibi

simsiyah tüyleri olan başka bir kedi yoktu. Yeni bir siyah kedi yaklaşık 15 gün önce

ortaya çıktı. Can dostu ona “torunum” diyor, sahiplendiğini vurgulamak için. O bir kere

bizim olduğumuz bloğa geldi. Sonra geçenlerde yazdığım gibi onu yemekhanenin

girişinde görmüştüm. Şimdi nerede? Ne yapıyor? Hiç haber yok.

Kivi, belli ki aradığı ortamı, ilgiyi, sevgiyi burada can dostunun çalıştığı ortamda

bulmuştu. İnsan gibi bir canlıyı diri tutan ilişkilerdeki bağdır. Kivi içgüdüleriyle yaşasa

da bunu daha çok seziyor bence.

Saat on bire doğru koridordan geçerken Kivi’nin can dostunun odasında olup

olmadığına baktım. Yoktu. Aslında bu saatlerde burayı terk etmezdi ama. Onun

yokluğunda yeni alışkanlıklar mı edindi?

Tuhaf bir durum oldu çalışma masamda Kivi’yi düşünürken dışardan miyavlama sesi

duydum. Kapıyı açınca Şinasi’nin bizim odanın da açıldığı küçük koridorun

penceresinin önünden dışarı baktığını gördüm. Miyavlaması devam ediyordu.

Mehmet Hoca geldi pencereyi açtı. O, dışarı çıkınca sustu. Meğer bu arada Mehmet

Hoca’nın ona dokunmasına izin vermiş. Huysuzluk yapmamış yani Şinasi. O da

değişiyor mu yoksa. Sonuçta her etkileşim, iletişim insanı değiştiriyor yavaş da olsa.

Bu değişimin izleri zamanla ortaya çıkıyor. Bir dönem benim için çok değerli olan bir

arkadaşıma onun bendeki etkisini anlatmak için “senden önce ve senden sonra diye

hayatımda bundan sonra bir ayrım yapabilirim” demiştim. Bu sözüm şimdi de geçerli.

O, her zamanki gibi böyle konularda bir şey demeden susarak dinlemişti. Ya da

konuyu suskunlukla geçiştirmişti çoğunlukla yaptığı gibi. Şinasi de belki böyle bir

dönemden geçiyordur. Ya da Mart yaklaşıyor şimdiden kendini o döneme

hazırlıyordur. Zaten hırçın, geçimsiz tavrını sürdürürse o daha çok avucunu yalar.

Ben sınav zamanı olduğundan Nebi Hocamın odasına kahve içmek için gittim. O,

gönlü zengin biridir. Yediği, içtiği şeyleri paylaşır. Üstelik size özel olduğunuzu,

değerli olduğunuzu hissettirir. Kahveyi değişik fincanlarda yanında çikolata, ceviz ya

da badem şeker ile sunar. Sohbetine de doyum olmaz. Misafir ağırlamanın nasıl bir

şey olduğunu iyi bilir. Ama her akademisyen böyle değildir. Bir arkadaşımın odasına

gittiğimde pek yapmadığım bir şeyi yaptım: Yüzsüzlük!. “Bana ne ısmarlıyorsun ya da

ne ikram edeceksin” dediğimde odasını göstererek “Benim burada yapabileceğim

hiçbir şeyim yok” demişti. Aslında incelikleri bilir ama…

Nebi Hocadan sonra yeniden Kivi nerede diye merak ettim can dostunun odasında

yoktu. “Ne oldu buna” diye düşünürken küçük koridorun soldaki penceresinden

Şinasi’nin bulunduğu yerin 180 derece karşısında olduğunu gördüm. Önce onu

fotoğrafladım. Pencerenin camı hafif açıktı. Dışarı baktığımda güvercinler terasta

bulunuyordu. O ise tünemiş olarak hareketsiz biçimde onlara bakıyordu. Bir tür

araziye uyum sağlamak ister gibiydi pencerenin kenarında. Kuyruğu arada bir

oynuyordu ve kulaklarını dikilmiş biçimde en ufak bir sese duyarlıydı. Kuşların birden

havalanışını izledi, arkalarından baktı. Belki de “nasıl kaçırdım” diye iç de geçirmiş

olabilir. Sonra pencereden terasa çıktı. Yavaş yavaş yürüdü. Hafif rüzgâr olsa da

güneş de yüzünü gösteriyordu. O, evcil bir kedi olmasına rağmen dışarıyı özlemişti.

Ömrü hep kapalı mekânlarda geçiyor. Can dostu yokken böyle bir arayış içinde

değildi. Bazı durumların eskisi gibi olmayacağını fark edince yaşanan olaylar onu da

yeni bir arayışa mı yöneltti? Can dostu geldiğinde rutinleri yeniden başlayacak ve

aralarındaki bağ daha da güçlenecek. Ancak o zamana kadar yaşanası durumlar var.

Kivi, terasın zemininde pencerenin bulunduğu duvar ile arasında yüksekliği 20-25

santim; uzunluğu on metre olan oluğa girdi. Bence avcılık içgüdüsü zaman zaman

ortaya çıkıyor. Yabanıl hayatı özlemese de… Genlerinde avcılık var. Kargalar

dolaşıyordu daha çok onu görünce de “gak, gak” diye ses çıkarıyorlardı. Belki de

türdeşlerine “aman dikkat, burada bir kedi var” mesajı iletiyorlardı. Ben pencereyi

hafif açık bıraktım onun geri gelmesi için. Oradan ayrıldığımda Kivi terastaydı.

Yemeğe gidip döndükten sonra onu ne terasta ne de can dostunun odasında

görebildim. Yine akşam saatlerinde gittiği yere mi uğramıştı. Yoksa o da rutinini

değiştirmiş miydi can dostu olmayınca? Beklentisi karşılanmayan durumlarda kimi

insanların yaptığı gibi. Bugün terastayken ona seslendiğimde birkaç kez baktı “ne

var, ne var” gibi. Dün akşamki gibi ilgisiz değildi. Onun da duygu durumu değişik.

Ayrıca o kısırlaştırıldığından dişi olma halini nasıl yaşıyor? Hormonal değişiklikler

onda nasıl etki gösteriyor? Her yakınlaşmada karşılıklı sorumluluk yaratıyor. Onun

hallerini daha çok öğrenmem gerekiyor. Can dostundan da yardım almalıyım.

Sınav sonrası geldiğimde onun can dostunun odasında uyuduğunu öğrendim. O

anını yakalayamadım. Can dostunun odasının kapısını açmam halinde uykusu

bölünmüş olacaktı. Bunu istemedi. Daha sonra sınav kâğıtlarını okumaya başladım.

Bir soluklanmak için koridora çıktığımda saat on yediydi. İki kapı da son zamanlarda

sıkça rastladığım gibi kapalıydı. İki kapının açık kalmasındaki marifet can dostuymuş

meğer onun için açık kalıyormuş. Onun olmayışı kapıların da yarım saat daha erken

kapanmasına yol açıyormuş! Hayatın ironisi böyle durumlarda ortaya çıkıyor bazen.

Koridorda rastlamadım ona. Odama döndüm 10 dakika sonra yeniden koridora

çıktığımda o da oradaydı dün akşamki gibi. Bu kez yanından geçerken durdum. “Kara

Kız” diye seslendim: Bana yemyeşil gözleriyle baktı. Onun görüş seviyesine yakın

olmak için çökerek onunla konuşmaya çalıştım. O, o sırada yerde döndü kendince

bana marifetlerini gösterdi. Ben cilveleşme diyorum bu duruma. Sonra peşimden

dekanlık idari birimlerinin olduğu yere geldi. Ancak oralarda bir yerde gece de kalır

diye onu oradan uzaklaştırdım. O da can dostunun kapısının önüne gitti yere uzandı.

Sonra dikildi ve sabahları olduğu gibi gözü dışardaki kapıda bir heykel gibi bekledi.

İşlerim nedeniyle saat on sekizde dışarı çıkarken “Kara Kız iyi akşamlar, yarın

görüşürüz” dedim. Oralı bile olmadı. Az önce onu dekanlık bölümünden

kovalamamın etkisi var mıydı? Yarın sabah beni gördüğünde ne yapacak. Kesin olan

bir şey var: Onunla aramızdaki bağ güçleniyor. Ben de ona bağlanıyorum. Birbirimize

alıştık sanki. Son zamanlarda hiç olmadığı kadar onunla iletişimde bulunuyorum. O

da benimle. Ya da bana öyle geliyor. Kesin olan bir şey var. Kara Kedi de varlığıyla

benim hayatımda da değişime yol açtı. Ben de onu görmediğim zaman “nerede şimdi

ne yapıyor” diye merak ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir