Kemal ASLAN-
7 Ocak 2025-(patievreni.com)-
Bugün okula geldiğimde iki sürprizi birden yaşadım. İlki can dostu meğer saat 08.00’de okula gelmiş. Kivi kapıda onu görünce peşinden odaya girmiş. O, mutfağa gittiğinde de onu takip etmiş. Bir anlamda özlemin kokusunu hava yaymışlar. Ben her zamanki gibi aynı saate yakın zaman diliminde geldiğimde iki kapıdan birinin açık olduğunu gördüm. Genellikle kapıların ikisi birden ya ben gelmeden önce can dostu tarafından ya da ben geldikten 10- 15 dakika sonra açılır. Tek kapının açık olduğunugörünce “ne oldu ki acaba” diye içimden geçirdim. Onun geleceğini tahmin etmemiştim. Gerçi birkaç gün önce telefonda konuştuğumuzda bütünlemeye kalan öğrenciler için uygun zamanda gelmeyi düşündüğünü söylemişti ama gününü söylememişti. Demek ki onun için uygun zaman bugünmüş. Oldukça ketum bir yanı var. Ya da sürpriz yapmayı, insanların tepkisini merak ediyor. Şaşırmadım desem yalan olur. Beklenmedik bir durumun herkesi şaşırtacağı gibi. “Niye söylemedin” dediğimde “canım sürpriz yapmak istedi” dedi.
O, hem çiçekleri suladı hem de benimle konuşmaya devam etti. Kivi, ilk defa onun peşinden ayrılmıyordu. Ya da ben bunun ilk kez farkına vardım. Özlediğiniz, günlerce görmediğiniz birinin yanından ayrılmak istemezsiniz, saatlerce konuşmak istersiniz. Görüşemediğiniz zaman diliminde “o, ne yaşadı, neler oldu merak edersiniz ya”, ona benzer bir durumdu ikisi arasında yaşanan. Ama Kivi de onun zaman zaman geldiğinin farkındaydı artık. Yani can dostu onu terk etmemişti. İki ayağının üzerine basamadığını, hızlı yürüyemediğini o da görüyordu. Can dostunun hareketleri de değişmişti. Eskisi gibi hızlı değildi, adımını yavaş ve temkinli atıyordu. Bir yerlere tutunuyordu. Onun alıştığı halleri yoktu şimdilik. Bir süre daha bu böyle olacak. Kivi farkında olmasa da.
Ancak, değişen bir şey vardı: O da sesindeki sevgi tonunun daha öne çıkması. “Bebeğimmm” derken siz de bunu hissediyorsunuz. Daha önce de bazı sözcüklerin içini doldura doldura söylediğini yazmıştım. Üstelik onun vurgulamasında o sözcükler daha derin bir anlama kavuşuyor. Bazı sözcükleri de oldukça sıradan, duygusuz
biçimde söyleyebiliyor her insan gibi. Dördüncü kez okula geliyor can dostu sağ ayağının kırılmasından bu yana. Okuldan uzakta olmak, günlük koşuşturmalardan, belirli rutini sürdürmekten uzak olmak ona
iyi gelmiş. Dinlenmiş, huzurlu ve mutlu gördüm önceki gelişindeki gibi. Belki annesiyle birlikte zaman geçirmek de ona iyi gelmiş olabilir. Sevgisine karşılık bulmanın canlılığını yaşıyor belki de Kivi ile. Şimdilik aralarında öngörülemeyen bir durum var. Bu durum bir süre daha birlikte oldukları mekânda aynı zaman diliminde bulunamamaktan kaynaklanıyor. Çünkü o, zorunlu olarak kırılan ayağı iyileşene kadar evinde dinlenmek zorunda. Kivi de can dostu ile ayağını
kırana kadar birlikte bulundukları mekânda şimdilik tek başına. Yalnızlığını yaşamak durumunda. Aslında her ilişkide süreklilik, düzenlilik ve yakınlık önemlidir. Bu günün belli saatlerinde birbirine zaman ayırma, birlikte aynı mekânı paylaşma biçiminde olabilir. O, çok istese de şimdilik sağlık sorunu nedeniyle Kivi ile bunu yapamıyor. Belki bu
eksiklik, yetersizlik duygusu yaratıyor ister istemez. Koşullar gereği bu durumda olsalar da bunu kabullenmek kolay olmuyor. En zor şey var olan durumu kabullenmektir. Kabulleniş bir anlamda yeni bir irade arayışına yöneltir insanı. Var
olan durumu değiştiremeyeceğini, gücünün yetmeyeceğinin farkında olmaktır kabulleniş. Bir anlamda daha fazla üzülmemek için de yani dolaylı bir kaçış da olabilir bu. Can dostunun yaşadığı sağlık sorunları ilişkileri açısından engelleyici bir durumyaratıyor. Ama şunun şurasında Şubatın ilk haftasında bütün bunlar sona erecek. Bir
anlamda onlar da vuslata erecek.
Kivi, mamasını ben olmadan çoktan yediğinden biz konuşurken o kapıyı gören koltuğa sırtı dönük uzanmıştı bile. Onun olması da güven duygusunu pekiştirmişti.
Can dostunun onu sevmesine şimdilik uyurken izin veriyor. Araya giren mesafe ve soğukluk henüz aşılmış değil. Her ilişkide benzer durumlar yaşanabiliyor. Eskiden uyumadan da sevmesine izin verirdi. İnsan olsa “naz yapıyor” derdim. Diğer canlılar da yapıyordur belki. Ya da mesafeyi hatırlayıp mesafe koyuyordur. Kolay olmuyor mesafeleri aşmak!
Tüm bunlar 15 dakika içinde yaşandı, sonra ben odadan ayrıldım. Odama yürürken peşimden Kivi geldi uzun zamandır ilk defa. Beni de sosyal ağı içinde görmesinden mutlu olmadım değil. Belki de can dostuyla ilişkileri olanlarla bağ kurmak istiyor, eskiden var olan aşinalık nedeniyle aramızdaki bağı koparmak istemiyor. Onunla
aramızda “rağmen”e dayanan bir ilişki yok. Rağmen olması için çatışma, gerilim yaşamamız, küsmemiz, bir süre görüşmememiz, birbirimizi yok saymamız lazım. Üstelik daha sonra bunları da geride bırakıp konuşmamız, iletişimde bulunmamız…
Birbirimizden vazgeç(e)mediğimizi fark etmemiz lazım. Karşılıklı emeklerin değerini bilmek ilişkiyi, iletişimi sürdürmek lazım. Rağmen, her şeyin üstesinden gelebilme iradesini de içerir. Yeni bir iradedir rağmen: “Olanlar oldu, yaşananlar yaşandı ama onlara takılmayalım, yeni bir sayfa açalım.” demektir. Bunlar zihnimden geçerken
onun benim odama girmek istediğini sezdim. Odamın kapısını açtım; o, masamın yanından geçti ve çiçeklerimin bulunduğu pencereden bir süre dışarı baktı. Gezisini tamamlayınca odamdan ayrıldı. Kivi ile yeniden bir bağ kuruyoruz. Belki de can dostunun odasında bulunup onunla sohbet etmem de bunda rol oynamış olabilir. Can dostunda da kabileci bir tavır vardır. Üstelik kabilesinde de onun sözü oldukça geçer.
O tavır aldığında diğerleri de sessizce buna uyar. Kabilecilik böyledir. Herhangi bir olumsuz durumda sadece o değil çevresi de onun yanında olduklarını hissettirir size. Ben “yalnızlık terbiyesi”nden TRT’de geçtiğimden alışığım böyle durumlara. Bugün koridorda onun sevgi dolu “bebeğimmm” sesini her zamankinden fazla
duydum. Bu da doğal insan özlemini sesine de yansıtıyor. Kelimelerin sadece ruhu değil kokusu ve tadı da var. Özlemin tadını tarif etmekte zorlansam da aklıma tarçının hafif şekerli insanı cezbeden tadı geliyor. Kokusu, çiçek bahçelerinden geçen ılık bir rüzgârı andırıyor. İnsanın içini ferahlatıyor. Ama keder öyle mi? İnsanın ağzı, sanki
isot yemiş gibi yanıyor. Can dostu yaklaşık 6 saat kaldı okulda. Kivi de pek onun odasından ayrılmadı. Hatta onun yanındayken uyuduğu koltuktaydı. Tek farkı yüzü kapıya dönüktü. Nasıl ayrıldılar? Can dostu bu konuda şunları yazdı bana: “Bir kaç kez Kivi'yi sevip okuldan çıkmaya niyetlendim ama o uyanıp peşimden gelmeye çalıştı. Ona baka baka veda edemedim. Uyumasını bekledim; o, uyuyunca da sessizce ayrıldım yanından.”Geçici de olsa her ayrılık hüzün içerir. Ben uyurken fotoğraflarını çekerken hiç yerinden kıpırdamadı. Bana da yeniden alışıyor sanki. Ama aramızda yaklaşık dört buçuk aylık bir mesafe var onunla. Son zamanlarda olduğu gibi saat 17.00’ye doğru
iki kapı da kapalıydı. Oysa eskiden yani can dostunun da olduğu zamanlarda yarım saat daha açık kalırdı o iki kapı. Demek ki can dostu olmayınca o kadar kalmaya da gerek yokmuş. O, can dostunun olması nedeniyle yaşanan bir “zorunluluk”muş o. Odadan çıkarken bizim koridorda da rastladım Kivi’ye. Bu kez ürkerek uzaklaştı
benden. Çok az uğradığını gördüğüm kapısı açık bir odaya girdi. Bir süre orada durdu. Sonra oradan ayrıldı her zamanki gibi merdivenin başına geldi. Ben yine bizim bloktan ayrılacağını düşündüm. Birkaç kez seslendim duymazdan mı geldi, duymak mı istemedi? Gitti Dış kapının önünde durdu. Eskiden öğleye doğru dışarıyı seyretmek için böyle yapardı. Uzun zamandır ilk kez onun bu saatte burada olduğunu gördüm. Şaşırmadım diyemem. Ama sabahki Kivi’den eser yoktu ruh hali açısından.
Can dostunun sessizce ayrılması uyandığında onu görememesi onda bir endişe mi yarattı? Terk edilmiş duygusu ruhunu, bedenini mi kapladı? Sevdiği birinin bir süre sonra olmayışının yarattığı yokluğun acısı, onsuzluğun yarattığı boşluk duygusu içini mi kapladı? Bu soruları yanıtlamak zor. Kesin olan onun bana sabahki gibi
davranmadığı. Her şey geçici, anı yaşamak, anda kalmak önemli. Ama öngörülemezlik de benim yeni yeni yeni ayak uydurmaya çalıştığım bir durum. Bugünün ikinci sürprizi çok yakın dostum Nebi Hoca’dan geldi. Nebi Hoca bir yaşam
gustosu. İnsana verdiği değeri incelikleri farklı biçimlerde gösteriyor. Bu gün de öyle yaptı: Erkenden doğum günüm hediyemi almış. Üstelik daha çok vakit varken. O da benim gibi aculdür. Ben de sevdiklerime doğum günlerinden önce hediye vermeyi severim: “Harp olur, darp olur” anlayışıyla. O, romanlarıyla tanıdığım bir yazarın Stendhal’in bir kitabını hediye etti: “Aşka Dair”. Yapı Kredi Yayınlarından 2024 yılında çıkmış. Görsem hemen alırdım. Son birkaç yıldır yakın insan ilişkileri konusunda yoğun okuma yapıyorum. Kendimi ve ilişkide, iletişimde olduğum insanları
anlamak, yaşadıklarımı çözümlemek, yorumlamak, değerlendirmek ve çıkarımda bulunmak için. İnternet sitelerinde de görememişim bu kitabı. Kitapçılara gitmeyi de bu yüzden seviyorum. Geçen cumartesi günü de Beyaz Adam kitapevine gittiğimde ilgimi çeken birkaç kitap almıştım. Kitaplara dokunmayı, kitap kokusunu duymayı seviyorum. Başka alış-veriş yerlerinde çok uzun kalmam ama kitapçılarda zamanı unuturum. İnsan mutlu olduğunda zamanı unutuyor.
Kivi ve can dostu da bugün zamanı unuttu bence. Can dostunun yokluğunu hissedip huysuzlanacak mı? Onun odasında olacak mı? Ne yapacak? Sabah saatlerinden ikindiye kadar can dostu ile yaşadıkları mı? Yoksa uyandıktan sonra ve koridorda yalnız başına kaldığı durum mu belirleyici olacak? Yarın ne iz olacak Kivi’de merak ediyorum?