Kivi’nin Güncesi: 10

Kemal ASLAN-

6 Ocak 2025-(patievreni.com)

Bugün sağlık sorunum nedeniyle iki saat geç geldim okula. Dolayısıyla Kivi ile sabah erken saatte karşılaşamadım. Aslında araya hafta sonu da girdiğinden “aramızdaki ilişki nasıl olacak yine cilve yapacak mı diye” düşünüyordum. Ben geldiğimde karnını çoktan doyurduğunda uyku faslına geçmişti bile. Son zamanlarda tercih ettiği gibi

yine doğrudan kapıyı gören sandalyede sırtı dönük uyuyordu. Fotoğraflarını çekerken birden sıçradı. Göz göze geldik. Onun için aşina olduğumu fark edince başını yeniden koltuğa koyup uyumaya devam etti. Ama şunu anladım ki meğer tetikte uyuyormuş en ufak bir harekette vaziyet almaya hazırmış. Onu tedirgin ettiğimden dolayı kendime kızdım. Ama benim yanımda da kendini güvende hissettiğini gösterdi bana.

O, artık can dostu olmasa da o yere alışmış durumda. Yokluğunu hissediyordur mutlaka. Bunu bugün fark edemedim. Ancak son zamanlarda sırtını kapıya dönük yatması ortamın onda yarattığı güvenden. Bu güvenin yaratılmasında belirleyici rol can dostuna ait. Aralarında güçlü bir bağ var. O bağ olmasa onun odası boşken bile niye dursun ki? Belli ki onun kokusunu alıyor ya da arıyor. Üstelik o da şunun farkına vardı: Can dostu arada bir de olsa odasına geliyor. Üstelik onda eskiden farklı olan bir durum var. Tek ayağı üzerinde yürüyor. Tekerlekli sandalyede oturuyor. O bunları böyle tanımlamasa da can dostunun yaşadığı değişimin farkında. Ayrıca, onun odasında her şey yerli yerinde duruyor. Yani eşyaları azalmış değil, bilgisayarı, oyuncakları, bir zamanlar üzerinde uyuduğu klavyesi yerli yerinde. Beli ağrımasın

diye ortopedik bel koruyucusu da koltuğunda duruyor. Zaten orada zaman zaman uyurken onun kokusunu hala hissediyordur. Can dostu her zaman onunla ilgili. Kivi belli etmese de onun yanından ayrılmadığından o da ilgisini o odada bulunarak gösteriyor. Karşılıklı bağ kurulmasında birlikte zaman geçirilmesi de önemli. İkisi de

bunu yapıyor. Can dostu, yoğun işleri arasında mutlaka ona zaman ayırıyor. Onunla konuşuyor, onu okşayarak sevgisini gösteriyor. İnsan dahil her canlı onunla ilgilenen birinin yanında olmak, onunla vakit geçirmek ister. Bu ilişkilerin diri tutulması açısından da gereklidir. İnsanlar da sevdiğinin yanında olmak onunla sohbet etmek, ziyaret etmek ister; değer gördüğü yerde bulunmak ister. Bu sadece insanlar için değil bence tüm canlılar için geçerli.

Ben en çok Nebi hocamın yanına giderim. Onunla sohbet etmeyi kahve içmeyi, farklı konularda konuşmayı severim. O da mutlaka bana uğrar ve çok açık çay içer. Geçen gün odadan çıkıp giderken bir çalışma arkadaşım “nereye” diye sordu. Ben de “beni en çok düşünen insanın yanına” dedim. O da ”seni düşünen başkaları da var” dedi. “Kim olduklarını bilmiyorum ben” deyince ortak tanıdığımız bir arkadaşımızın adını andı ve kendisiyle odada bulunan diğer çalışma arkadaşımızın da adını söyledi. Ben şaşırmadım değil. 22 aydır birlikte olduğumuz aynı odada bulunan arkadaşlarımın

beni düşünmeleri normal geldi. Ancak, odamda bulunmayan ortak arkadaşımızla ilgili söylediklerine inanasım gelmedi. Bu o arkadaşıma da telefonda söyledim. Çünkü her türlü ilişkide bağ kurmak ve karşılıklılık önem taşımaktadır. Odanıza uğramayan birinin sizi düşünmesi bana pek doğal gelmedi. Zaten öyle biri sizinle sınırlı ilişki

kurmak istediğinde böyle yapmaktadır” diye düşünürüm. Bu da onun tercihi. Hiçbir ilişki zorla yürütülmez. Gönülden gelmelidir bazı şeyler. Gelmiyorsa da zorlamamak gerekir. Unutulmaması gereken şudur: İlişkilerin derinleşmesi karşılıklı emekle ve belirli rutini paylaşmakla olur. Kivi’ye dönersem onunla can dostu arasında kimsenin koparamayacağı güçlü bağ bulunuyor. Kivi onun yokluğunda da o varmış gibi aynı rutini sürdürüyor. Belki ihtiyacı

olan sevgiyi almıyor. Can dostu da onun başını okşamıyor, sırtındaki tüylere dokunmuyor. O da can dostunun elini başını sürterek sevgisini gösteremiyor. İkisi de birbirini özlüyor. Yokluğun yarattığı boşluk duygusunu ikisi de yaşıyor. Bu duygular ancak aynı ortamda yaşanarak telefi edilebilir. Kivi bunu bilmese de can dostu o

günlerin özlemi içinde. Kivi öğle saatlerine doğru koridordaydı. Beni de görünce yerde yuvarlandı. Bir anlamda belki de böyle ilgi çektiğini biliyor. Bir süre seyrettim onu sonra Nebi hocanın odasına gittim kahve içtim. Sonra yemekhaneye gittiğimizde bir sürpriz ile karşılaştım. On gün önce karşılaştığım küçük kara kedi yemekhanenin çıkışındaydı.

Biraz büyümüş. Ona da “Kara Kız” diye seslendim. Yemyeşil gözlerini açtı bana baktı sonra benimle birlikte yemekhanenin kapısından çıktı. Etrafta çok insan olduğundan beni takip etmedi. Orada durdu. Demek ki o da burayı mesken tutmuş. Ben önce Kivi sandım. Çünkü o, can dostunun odasında yoktu. Can dostuna fotoğraflarını yolladım.

O, “benim odamda” dedi. Hâlbuki onun odasında yoktu. Sonra “yandaki odada dolabın üstünde oturuyor”, dedi. O odaya bakmadığımdan haklı olabilirdi. Böylece diğer siyah kedinin durumunun da ne olduğu açığa kavuşmuş oldu.

Öğleden sonra Kivi yine can dostunun odasında onun masasının dışında oturduğu koltuğu tercih etmemişti. Bu sefer benim gibi onun misafirlerinin de oturduğu koltukta uyukluyordu ve yüzü kapıya dönüktü. Acaba onun gelmesini mi bekliyordu? Özlemin kokusunu derinden buram buram mı hissediyordu. Biliyorum havada özlemin kokusu

yoğunlaşıyor. İnsan can dostunun odasına girdiğinde bu kokunun etkisi altında kalabilir. Kivi de de bunu hissediyorum. O, uslu kedilerden pek miyavladığını ya da başka türlü kediler gibi ses çıkardığını da duymadım. Kimseyi rahatsız etmeden ortamla barışık biçimde varlığını sürdürüyor. Uyumlu bir kedi o. Huysuzluğu daha çok Şinasi ile aynı ortamda bulununca oluyor. Bir de uyumayı çok seviyor belki de o da hayat yorgunu. Birazdan ben de okuldan ayrılacağım o da bu bloktan başka bir yere gidecek. Yarın onunla erken karşılaşmayı umuyorum. Ben de onu özlemeye başladım. Her yakınlık istemeden bir bağa yol açıyor. Bunu fark ettim şimdi bunlar yazarken.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir