Kivi’nin Güncesi: 18

Kemal ASLAN

15 Ocak 2025-(patievreni.com)-

Bugün her zamankinden erken evden çıktığımdan ilk servise rahat yetiştim. Okula geldiğimde Kivi can dostunun kapısı önündeydi. Kezban da akşam çıkarken gördüğüm gibi giriş kapısının önünde; Kivi ise dördüncü katın girişindeki merdivenlere tünemiş haldeydi. “Demek ki akşamdan sabaha kadar ikisi de burada kalmışlar “ diye içimden geçirdim. Bu çok düz mantığa dayanan bir çıkarım. Zaman zaman çoğumuz böyle değerlendirmelerde bulunuyoruz. Hâlbuki başka olasılıklar da var.

Onlar,benden sonra başka bir bloğa gitmiş olabilirler; ya da bu bloğun farklı katlarında kalmış olabilirler. Böyle bir seçenekleri her zaman mevcut. Sabah saatlerinde de şimdi karşılaştığımız yere gelmiş olabilirler. Dijital gözetimin yaygın olduğu bir ortamda ancak kameralarla onları izleyince gerçeğin ne olduğu ortaya çıkabilir. Bu da onların mahremiyet alanlarına girmek değil mi? Gerçi, artık mahremiyetin de kamusallaştığı herkesin her şeyi teşhir ettiği bir dönemden geçmiyor muyuz? Bir anda aklımda geçti bunlar. Sonra Kivi’nin ve Kezban’ın fotoğraflarını çektim. Nedense ben hâlâ “Kara Kız” diye sesleniyorum ona. Kivi demeye alışamadım daha. Belki de onu Kara Kız olarak tanıdığımdan böyle. Ya da Kara Kız’ın Kivi’ye dönüşmesini daha geç öğrenmemden… İkisi de olabilir.

Seslenince yine baktı bana ve göz göze geldik kısacık bir an. Bir saniye bile değil belki. İçimden “bir bin, iki bin” diyene kadar yüzünü çevirdi desem yeridir. Anlık da olsa bakışmaların denk gelmesi insan da bir etki bırakır. Nasıl baktığın kadar nasıl baktığı da önemli. Kivi ile aramızda herhangi bir olumsuz durum yok. Ben daha önce de yazdım: Üçüncü şahısım onun için. Ama o yavaş yavaş alışıyor bana.

Bugün sanki can dostunun gelmeyeceğini sezmiş gibi. Ben geldikten on dakika sonra yan odanın kapısı açıldı. İkisi -Kivi ve Kezban- mama yemek için oraya geçtiler. Koridordan geçerken can dostunun da kapısının açık olduğunu bir kapta kuru mama diğerinde ise su olduğunu gördüm. Kivi ve Kezban mamalarını yedikten sonra yeniden koridora çıkmıştı.

Bu sabah da “müziğin dozu” düşüktü. Belki de yakın arkadaşı ona yüksek sesle müzik dinlediğini, bazılarının bundan hoşnut olmadığını iletmiştir. Pek ihtimal vermiyorum ama. Belki de eskiden kulakları ağır işittiğinden duyması için yüksek sesle müzik dinliyordu. Bu durum onun için normaldi. Belki de işitme sorunları vardı; kulaklarını temizletmiş olabilir. Ya da kendisi bugüne kadar dikkate almadığı hassasiyetleri anlamış olabilir. Mümkün mü? Bilemiyorum. Olasılıkları değerlendiriyorum. Ya da keyfi şimdilerde öyle istiyordur. İnsan bu, çözmek kolay değil. Herkes açık biçimde kendini ortaya koymuyor ki. Tepkilerini göstermiyor ki.

Üstelik söyledikleriyle yaptıkları da birbirini tutmayan bunu da “kurnazlık” sanan insanlar var. Ancak bir durum daha var: Eskiden bazı ortamlarda “bağırarak konuşuyorsunuz” diye uyaran biri son üç aydır olmadık ölçüde sesi koridordan da

duyulacak biçimde “bağırarak” konuşuyor. Hâlbuki eskiden daha yumuşak sesle konuşmaya özen gösterirdi. Belki de o, geçmişte eleştirdiği kişiye mi dönüşüyor? Kimse aynı kalmıyor ki. Ne insanlar, ne de ilişkiler. Üstelik Sennett’in

kavramsallaştırmasıyla “karakter aşınması” da giderek yaygınlaşıyor. Can dostunun odasında Kivi yoktu. Belki de yan odaydı. Ancak Kezban, dün gibi istikrarlıydı. Artık onun yeni rutini belli oldu: Pencere kenarındaki boş masanın sağ

tarafındaki koltukta uyuyordu. Demek ki o da yerini seçmişti. Her ilişki de belirli bir rutinin olması hem o ilişkinin düzenliliğini gösterir hem de ilişkide bulunanların aralarındaki bağı. Tersi durumda bir ilişki ve bağdan söz edilemez. Belki de bir bağ kurulsun istenmiyordur. Bunu da olağan karşılamak gerekir. Karşılıklı rızaya dayanmayan bir ilişki yürütülemez. Olsa olsa “zorunlulukların gölgesi” altında sosyal nezaket kuralları çerçevesinde davranılır. Her hangi bir sorun olduğunda “neden” diye sorulmuyorsa ya da sorulmak istenmiyorsa ilişkiyi sürdürmede ısrar etmek olsa olsa

“yüzsüzlük” olur. Bu durumda herkes kendi sınırlarına çekilmeli ve sınırlarını korumaya çalışmalıdır. Çünkü insan yüzünü korumalıdır!

Örneğin bir gün can dostu Kivi’nin karnını okşamak istedi onun tepki vereceğini bilerek o da patileriyle onu tırmaladı. O, Kivi’nin karnı yumuşak olduğundan dolayı o bölgeye dokunmayı sevdiğini söylemişti onun tepki göstereceğini de bilerek. Kivi’nin tepkisi ellerindeki tırmık iziydi. Hafif canı yansa da istediği eylemi yapmıştı. Kivi de

sınırlarını ona göstermişti. Hayat böyle. İsteyen isterse yeni şeyler öğreniyor! Kivi, ürkek ve yaralı. Öğrenilmişlik çaresizliği var. Sabah temizlik yapanlar yanından geçerken ürktü ve hafifçe oradan uzaklaştı. Belki kaçıngan bağlılığı var. Herkese güvenmiyor. Bu doğal. Kim herkese güveniyor. Can dostu ile aralarında güvene dayalı bir ilişki var. Belki can dostuyla yaralarını sarıyor. O da birine güvenmeyi öğreniyor. Birbirlerine şifa oluyorlar. Birbirlerinin değerini biliyorlar, farkındalar. İlişkide bulunmak bu değilse ne?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir